Pinobenidegotur

KORTİZON TEDAVİSİNE RAĞMEN NASIL ZAYIFLADIM?

· Pazar kahvaltınızdan önce vicdan azabınız olmak istemem ama size bugün nasıl zayıfladığımı anlatacağım ·

April 30, 2017 Comments Off on KORTİZON TEDAVİSİNE RAĞMEN NASIL ZAYIFLADIM?

Montreal’deki sekizinci haftamızın içerisindeyiz ve bu yazıyı yazdığım sabah İstanbul’dan taşındığımız güne göre 6.2 kilo daha zayıfım. İlk dört haftada ise beş kilo verdim.

Nasıl zayıfladığım hakkında bir yazı yazmak için bilgisayarın başına oturdum ancak aklımdan o kadar çok şey geçiyor ki, yazının sonu nereden çıkacak kestiremiyorum.

Montreal’deki sekizinci haftamızın içerisindeyiz ve bu yazıyı yazdığım sabah İstanbul’dan taşındığımız güne göre 6.2 kilo daha zayıfım. İlk dört haftada ise beş kilo verdim.

Aslında bu zayıflamanın tam zamanlı annelik ya da ev kadınlığı ile pek bir ilgisi yok. Yani, ev işleri ya da Atlas beni o kadar yorduki iğne ipliğe döndüm diyemem. Ancak, taşınmamızdan kısa süre sonra başladığım kortizon tedavisini ise zayıflamanın net sorumlusu olarak ortaya atabilirim.

Bizim ailede, özellikle de babamda ve ona çeken bende bir huy vardır: sağlık konusunda doktor vur derse, öldürürüz.

Bu zayıflama mevzusu da bu huydan ileri geldi.

Kortizon tedavisine başlarken doktorum bana tuz, şeker, un ve yağdan uzak duracaksın dedi ve ben de bir günde bu beyazların tamamını öldürdüm.

Sonrası mutlu son: hem iyiye giden tedavi hem de kortizon tedavisine rağmen zayıflama.

İşte bugün size bundan bahsedeceğim: kortizon tedavisine rağmen nasıl zayıfladım?

Öncelikle tanımayanlar için bir giriş yapayım…

Söze nasıl zayıfladım diye başlayınca akla ‘obez miydin ki?’ gibi bir soru geliyor olabilir ama hayır, obez değildim. Dokuz yaşında ilk kez zatürre olduktan ve Gata’da bir haftaya yakın yattıktan sonra babam beni karantinaya alıp, üç aya yakın evden burnumu dışarı çıkarttırmadan besiye çektiğinden beri ise kilo problemim vardı.

kilo problemim vardı çünkü anne sütü yerine hamur işiyle beslendim

Aslen Çerkes’iz; ancak ben hiçbir zaman o ‘ince uzun Çerkes kızlarından’ olamadım. Kendimi bildim bileli, insanın kendine bunu söylemesi de çok ağırmış ama, iriydim. Bir de uzun boyluyum ve bu sayede basketbola başlayıp sekiz sene, bir kez dahi olsun bir üçlük atmadan basket oynadım. Sanırım genel basketçi fiziğinde ya da basket oynamanın kadın fiziğine yansıyan kabalığında değilim ki, ömrüm boyunca hep bayıldığım o soruyu duydum: ‘Veleybolcu musunuz?’. Yok, veleybolcu da değildim ama voleybol oynayan herkes adına bu soruyu her duyduğumda bir daha, bir daha delirdim, biraz da bu yüzden şiştim.

Bence balık etliydim.

Ankara’da üniversitede okuduğum yıllarda gittiğim bir diyetisyenin tabiriyle bölgesel yığılmalarım vardı.

Ağabeyimin kolona benzettiği başka başka bölgelerimi de dikkate alınca, gazetede okuduğum bir haberin peşinden bir plastik cerrahı ayak bileği liposuctionı yaptırmak istiyorum diye ziyaret edişimi de kayıt altına almalı.

Hayatımda zirveye üç kez ulaştım.

İlkinde İstanbul’a ilk taşındığım günden başlayarak Pelit Pastanesi’ni evimin mutfağı sandığım üç yılın sonunda seksenli kiloları görerek kare küpe dönüştüm.

bol kot pantolonların skinny gibi durabildiği bir fizikteyken ben, sene 2007

İkincisinde, zaten pek de zayıf sayılmadığım bir dönemde Amerika’ya gidip pasaportumu çaldırdığımda ve iki haftalık seyahat yirmi güne uzadığında yemeğe ara verememekten, hatta geri dönüş uçağımın onaylandığı haberini dahi kek yapıp kutladığımdan yine seksenler nostaljisine geri döndüm.

Üçüncüsünde ise üç haneli sayılara ramak kala Atlas’ı doğurdum.

işte sosyal medyada gördüğünüz her şeye inanmamanız gerektiğinin kanıtı, aslında kilosu zirve yapmış ama göbeğini içine vakumlamış bir pino insanı

100’e ramak kala doğan 3.6 kilocuk çocuk

Bu zirveler arasında bir Sibel Can ya da Gülben Ergen misali durmadan kilo aldım, verdim, durdum; ancak tüm zayıflama çabalarım arasından sadece birinde, gluten intoleransım olduğunu öğrendiğim dönemde uyguladığım ‘beslenme alışkanlığı değişikliği’ ile iki yıla yakın bir zaman şu anki kiloma yakın bir zayıflıkta dolaştım. O dönem yaşanan York Testi patlamasına rağmen York Testi yaptırmadım. İmupro3 (ya da 300) diye bir test yaptırıp domatesten, limona, undan, yumurtaya, glutene, her türlü süt ürününe, mayaya, ananasa, kahveye derken uzayıp giden bir listedeki 64 farklı gıda maddesine alerjim olduğunu ya da intoleransımın yüksek olduğunu öğrendim. Takip eden bir yıl boyunca o dönemki gençlik azmimin ve bana azimle diet listeme sadık kalarak yemek pişiren annemin sayesinde glutensiz ekmek ya da mısır ekmegi dısında hiç ekmek yemedim, yumurta ve her türlü süt ürününü hayatımdan çıkardım ki peynirsiz yaşamaya yaşamak diyemeyenlerdenim, soya sütünü keşfettim, domates yerine kırmızı biberle pişmiş yemekler yedim, biber salçasına geçtim derken yine iğneye ipliğe döndüm.

İmupro testini zayıflamak için yaptırmamıştım aslında. Bağırsaklarımın varlık sebeplerini tamamen unuttukları günler yaşıyor, ayaklarımı iki numara büyüten ( ki zaten küçük sayılmazlar ) ödem sorunuyla karşılaşıyordum. Test sonrası uyguladığım diyetle zayıflamaktan öte sindirim sistemimde ciddi anlamda bir iyileşme yaşadım. Ödemlerim ki, meşhurdurlar, yok oldu.  Sonra malesef tekrar zatürre oldum ve hastalıkla birlikte diyet ve dikkat edilenler yavaş yavaş rafa kalktıkça kilolar da geri geldi.

Doğumdan sonra kiloların kendiliğinden nasıl gittiğine, emzirme sürecinde anne insanının nasıl kendiliğinden kilo verdiğine, şu an tedavi gördüğüm rahatsızlığın ilk şüphesi oluştuğunda yeniden imupro testi dönemindeki beslenme alışkanlığına dönmeme detaylıca değinmeyeceğim.

Montreal’e taşındığımız dördüncü haftanın sonunda nasıl oldu da kortizona rağmen beş kilo verdim, asıl ondan bahsetmek istiyorum.

Malumunuz kortizon kullanmanın uzun vadede bünyeye birçok zararı olabildiği gibi bir de kilo aldırma ya da ödem yapma gibi bir durumu da söz konusu. Hal böyle olunca da hem sağlığınız için, hem de fiziksel görünüşteki etkileri minimuma indirmek için kortizon tedavisi boyunca beslenmenize dikkat etmenizde fayda oluyor. İşte ben bu faydayı birebir yaşayanlardanım:) Hatta, çok şükür çok ciddi bir rahatsızlığım olmasa da hiç yoktan bir rahatsızlığın tedavisine başlamış olmanın moral yıkıntısını da bu sayede atlattım.

Peki ne yaptım?

Diyetisyenimle temasa geçtim ve her zaman yaptığımın aksine hiç kaçış yolu aramadan dediklerini bire bir uyguladım. Market alışverişinde ürünlerin fotoğraflarını ona gönderip içeriklere verdiği onaya göre ürün seçtim ve birinci günden başlayarak şunlara dikkat ettim;

  • Tuzu, aslında sodyumu düşük tuttum. Kendim bile isteye hiçbir şeye tuz eklemedim, hazır besinlerde sodyum oranı en düşük olanları tercih ettim,
  • Şekere de dikkat ettim. Meyvelerden aldığım şeker dışında hiç şeker ya da hiçbir yüksek şeker içerikli besini tüketmedim,
  • Ekmekte hem sodyum hem şeker oranı en düşük olan kara buğday ya da kinoa ekmeklerini tercih ettim,
  • Günlük ekmek dilim sınırımı bulduğum ekmeğin türüne göre 140-160 kaloricivarında tuttum bu da 1.5-2 dilimi geçmedi,
  • Kortizon tedavisinde kemiklerden kalsiyum çıkışı artıyor bilgisi üzerine günlük beslenmemde yoğurda, süte, peynire, yumurtaya yer verdim,
  • Yoğurt ve süt tercihimde yağ oranı azaltılmış, sodyum ve şeker oranı en düşük olanlarla devam ettim,
  • Tuzsuz ve çiğ olan badem, fındık gibi kuruyemişi ve cevizi, kuru meyveyi devreye soktum,
  • Kinoayı tabule olarak hazırlayıp bir öğün gibi yedim. İçine yağ, hazır sos, balzamik vb eklemedim,
  • Glutensiz ya da sebzelerden yapılmış makarnaları haftada bir tükettim,
  • İlk hafta pirinç ve patatesi azalttım, daha sonra patates de pirinç de şekeri yükselttiğinden ilk haftanın sonunda sıfırladım,
  • Bulgura ve kuru bakliyata yer verdim,
  • Meyveleri yanında mutlaka proteinle almaya başladım; muzla süt, kuru kayısıyla yoğurt, hatta haşlanmış tavukla kuru üzüm vs vs,
  • Makarna dışındaki glutensiz ürünleri içindeki nişasta oranından dolayı çok tüketemedim,
  • Salça yerine yemeklere tuz eklenmemiş domates pürelerinden ya da rondolanmış kırmızı biberlerden ekledim,
  • Yemekleri tuzsuz ve baharatsız pişirdim,
  • Dışarıda yemek yememeye özen gösterdim,
  • Yeşil yapraklıları, salatayı ve kuşkonmazı bol bol hayatımıza dahil ettim, ıspanağı ya yumurtayla ya yoğurtla ya da kavrulmuş halde sofradan eksik etmedim,
  • Sebze yemeklerinde de pırasayı ya da kapuskayı bulgurla, kerevizi patatessiz, az havuçla pişirdim,
  • Bol su içtim.

Sol baştaki favorim…

Yukarıda bahsettiklerim genel bir diyet listesinde de denk gelebileceğiniz şeyler olabilir. O zaman insanın hayatını en zorlaştıran ama beslenmemde en önemli unsuru oluşturan bilgiyi de vereyim; paketli, hazır gıdayı, market raflarından ya da cafelerden pratik bir şekilde alıp kolayca tüketebileceğim her türlü yiyeceği terkettim…

Acıktım deyip, açlığımı bastırsın diye bir paket diyet bisküvi yemedim. Atlas’la yürüyüş yaptığımızda Starbucks’tan latte’nin yanına sandviç değil muz aldım. Marketlerde satılan tüm salatalarda tavuklar önceden tuzlanıp paketlendiği için, kendime bir beslenme çantası edinip salatamı, haşlanmış tavuğumu, sebzemi ya da kinoa tabulemi yanımda taşıdım. Ömrümde ilk kez çikolata ve gofreti sıfırladığım bir altı haftayı geride bıraktım. Su dışında hiçbir paketlenmiş içeceği ağzıma sürmedim. Uzun zamandır hamilelikti, emzirmeydi derken uzak kaldığım alkolle aramıza bir de kortizon girdi, yadırgamadım. Evde de hazır poşet çaylardan vs uzak kaldım. Ihlamur yaptım, sütlü kahveyle idare ettim. Restoranlarda tuzsuz, yağsız, sossuz sipariş ettiğim ızgara balık, sebze ya da omleti yedim. Arabada vites kolunun yanında sabit bekleyen Tadelle’yi ve Çikolatalı Gofret’i çok andım ama ağzıma bir hurma daha attım, yarama hayalimde tuz bastım. Tuzu rüyamda gördüğüm için ayıptır söylemesi soğanı da bağrıma basıp; kuru fasülyeydi, nohuttu ne bulduysam soğanı katık edip yedim. En son bir tuzsuz, salçasız, baharatsız mercimek köftesi yaptım, sanırsınız mantı açmışım o kadar iştahla yedim. Son olarak bir de çok yürüdüm. Haftanın en az 4 günü on beşbine yakın adım attım. Bazen bunu haftada altı güne kadar çıkardım. Yakın da ise vücut ağırlığıyla egzersizlere başlayıp eğer ki kastan da kaybım varsa yerine koymayı, kastan kaybım yoksa da sıkılaşmayı deneyeceim.

Onbeş bin adım atılan günlerden birinde biz…

 

Kortizonun bir kötü yanı da iflah olmaz bir açlık hissini her daim duymanızı sağlaması. Yemek yedikten sonra, kahvaltı ettikten sonra bitmeyen bitmeyen br mide kazıntısı. Yukarıda dikkat ettiğimi söylediğim şeylerle birlikte bu mide kazıntılarında kendimden geçmemeye de özen gösterdim. Basitçe ilacın bana böyle bir sanrı yaşattığına inanıp, geçmesini bekledim diyeyim. Açlık hissinin geçip, yeni düzenin oturması on gün kadar sürdü. On gün sonra ağrılarım azalıp, açlık hissi de gittiğinde sıra kaldığımız apart oteldeki aynanın mağazalardaki gibi zayıf gösteren türden mi olup olmadığını anlamaya, zayıfladığıma aymaya gelmişti.

Yıllarca yaptığım diyetlerde bir kez olsun paketli, hazır gıdayı hayatımdan tamamen çıkarıp; evden doğal, katkısız besinlerle beslenmeyi deneseydim demek ki bu sonuca çoktan ulaşacaktım. Buranın nimeti, markette satılan sütten, peynire, salçaya, ekmeğe kadar her şeyin içerik bilgisinin ürünün üzerinde, paketin büyük bir bölümünü kaplayacak şekilde ve okunabilir büyüklükte yer alıyor olması. İnanın Türkiye’deki durumun nasıl olduğunu bilemeyecek kadar vasıfsız bir market alışverişçisiydim. Dolayısıyla ürün içerikleri konusunda durum Türkiye’de de burası ile aynı ise, oldukça şanslısınız. Değilse de sodyum ve tuz olayına evde pişireceğiniz yemeklerde sınır getirme şansı her daim elinizde.

Doğumdan sonra başınızı aşağı indirip karnınız yerine ayaklarınızı gördüğünüz bir an vardır. Hatta hem göbeğiniz hem de ayaklarınızın ödemi gittiğinden artık yürüyen penguen hatta pandadan yeniden insana döndüğünüz andır o an. İşte ben şimdi o anki duygulara benzer duygular yaşıyorum. Şaşkınım! Bacaklarımın, dizlerimin kemikten ibaret olduğunu görebildiğim günler geri geldi. Pantolonların, lisede boyu kısalsın diye kıvırdığımız etekler gibi bellerini kıvırmaya, tunikleri anneme vermek üzere dolaba kaldırmaya ve  alışverişte olabildiğince göbeği açıklara yönelmeye başladım:) Otuz beş yaşıma aylar kala bu zayıflama sonrası gençleştin diyenini de duydum, güzelleştin diyenini de…İşin aslı, tedavi görüyor olmanın verebileceği moral bozukluğunu sağlıklı beslenme ve zayıflık ile bertaraf etmenin mutluluğu var üzerimde…Daha yüksek dozda kortizon kullanabilir, bir gün yeri gelir kilo alabilir, yeniden tuniklerime geri dönebilirim ama paketli, hazır gıdaya dönmeyeceğim kesin. Tadelle beni affetsin!

Annemin bizi Montreal’e yolcularken hazırladığı yolluklar?!?

Sağlıklı günler dilerim…

Pino

Pınarthepino

Expat wife, ex media strategist, recently a full time mom, chief travel-dreams officer, aspiring cyclist, rookie blogger, habitual writer, new Montrealer...

RELATED POSTS