Pinobenidegotur

TÜRKİYE’DEN YURTDIŞINA TAŞINMA KILAVUZU

· Bu senenin en trendy aktivitesi olan Türkiye’den yurtdışına göçmek konusunda her aile tipine uygun tavsiyeler içerir:)  ·

June 22, 2017 2 Comments

Özlem çooook olacak, burnunuzun direği sızlayacak. Özlem geçmeyecek ama zorluklar kısa sürede yok olacak. Her şey değilse de çoğu şey güzel olacak.

Aylar önce söz verdiğim üzere Türkiye’den taşınırken neler yaptık, nelere dikkat ettik konulu yazımı kaleme almaya başlıyorum. Henüz tanışmıyorsak buradan tanışalım. Yeni yazım vatana, millete ve taşınacak sevgili ailelere hayırlı uğurlu olsun. Bu yazıyı aylardır beni sabırla bekleyen sevgili Esra’ya ve bir süredir birbirimize manen destek vermeye başladığımız sevgili Göçmen Anneler grubumuzun üyelerine ithaf ediyorum:) Taşınma ile ilgili hiçbir fotoğraf olmadığından, aralara Atlas’ın, yani taşınırken 12 şu an ise 15.5 aylık olan oğlumuzun Kanada’ya geldiğimizden beri çektiğimiz ama henüz ‘hiçbir yerde yayınlanmamış:)’ fotoğraflarını serpiştirdim…Buyurunuz…

Küçüktü, ufacıktı…

Biz eşimin Türkiye’deki projesinin sona ereceğini ve bizim bir şekilde, bir zaman yurtdışına taşınacağımızı altı ay öncesinden biliyorduk. Ancak evde bizimle birlikte bir de bebek olduğundan, aylar öncesinden toparlanıp, satıp savıp hazır oturup beklemeye başlayamadık. Oldukça planlı programlı gitmeye çalıştıysak da, yine de bazı şeyler son dakikaya kaldı, hatta bazıları hala yapılmamış vaziyette sırasını bekliyor. Olabildiğince birbiri ile ilgili işleri toparlayarak yazmaya çalışacağım ama olur da konu konuyu açar çok dağıtırsam kusura bakmayın:) Atladığım bir şey varsa da, yazın, konuşalım:)

Bizim taşınma süreci tam anlamıyla nakliye firmalarının seçimi ile başladı. Eşim expat olarak bir süreliğine Kanada’ya çalışmaya gönderildiğinden, eşyaların taşınma masrafını da şirketi üstlendi ve eve keşfe gelen firmalar içinden bizim en tercih ettiğimiz firma yerine şirketin maliyette en anlaşabildiği ile ilerlendi. Bafa, Esen ve Soyer bizim görüştüğümüz üç uluslararası nakliye işi yapan firmaydı ve bu firmalar içinden Bafa ile çalışma kararı alındı. Evi toplama aşamasında oldukça yardımcı olduklarını, Kanada’daki gümrük kuralları ile ilgili düzenlemelere (taşınılan ülkenin neyi gemiyle taşımaya izin verdiğine, neyin taşınmasının yasak olduğuna) hakimiyet konusunda oldukça başarılı olduklarını rahatlıkla söyleyebilirim. Son dakikada, asıl evi kapattıktan sonra Atlas’ın doğum gününde gelen hediyeleri uçak kargoya eklemek için geçici adresimize ek koli gönderip, o koliyi de Kanada yolcuları arasına eklemeleri ya da ben çok seviyorum diye 1.5 kilo Bodrum’dan gelmiş siyah zeytini koltukların arasına sarıp sarmalayıp Kanada’ya allem kallem bir şekilde sokmaları gibi  hoşluklarını da düşündüğümüzde Bafa bizim çalışmaktan mutlu olduğumuz bir firmadır diyebilirim. Bu yazıyı Kanada’daki yeni eve ilk taşındığımız hafta yazıyor olsaydım şu an çok daha kötü geri bildirimde bulunuyor olabilirdim ama taşınmanın üzerinden bir ay geçtikten sonra, kırdıkları birkaç İkea dolap parçasını, çizilen birkaç masif mobilyayı ve mutfak kolisi ya da salon diye etiketlenen kolilerden çıkan iç çamaşırı, oyuncak, kitap, terlik, temizlik malzemesi gibi alakasız eşyaları daha hoş görebildiğim bir günümdeyim. Yani, bilmem kaç yüz küsür koli ile bilmem kaç bin km ötedeki Kanada’ya sağ salim taşınmışım; olayın bütünü o kadar büyük ki, şimdi memnun kalmadık diyeceğim şeyler çok detay kalacak. Tavsiye eder miyim? Elbette ederim. Bir tek siz bizim deneyimimizden yola çıkarak, kolilerin olabildiğince alakalı eşyaların toparlanmasından ibaret olmasını rica edebilirsiniz ki, tek başınıza koca evi geri yerleştirmeye çalışırken kolaylık olsun. Bir de tabii ne gardrobunuz ne de diğer mobilyalarınız zarar görmesin. İletişim konusunda her zaman hızlı ve açık olduklarını söylemem belki içinizi daha da rahatlatır. Maillara dönmeleri, telefonları yanıtlamaları gerçekten her daim çok hızlıydı ve çözüm üretme konusunda da oldukça başarılılardı.

Tam burada araya girip az eşya ile taşının da demem gerekiyor galiba. Biz eşimle yeni evlenip, yeni çocuk sahibi olduğumuz için eşyalarımız da yeniydi ve tam Türk aklıyla hareket edip ‘amaaan ne de olsa şirket taşıyor’ deyip neyimiz var neyimiz yoksa yanımızda getirdik. Ancak, geldiğimiz ilk iki ay eşyalı bir apart otelde küçücük bir dünyada yaşadık ve az eşya ile nasıl güzel yaşanabileceğini görünce yanımızda getirdiklerimizden hafif pişmanlık duyduk. Tabii ki gelmeden önce evde etraflıca bir temizlik yaptık. Evden kolilerce eşyayı eşe, dosta dağıttık. Ancak görüyorum ki çok hafifledik sanırken bile aslında bir dünya yük üzerimizde buraya gelmişiz ve daha da fazla eşyayı eleyebilirmişiz. Biz voltaj farkından dolayı hiç bir beyaz eşyamızı ve televizyonumuzu Kanada’ya getiremedik. Küçük elektrikli ev aletlerinde Kanada’daki voltaja uyumlu olanları yanımıza alıp, olmayanları yine eşe, dosta, artık kimin ihtiyacı varsa ona dağıttık. Burada ise iki adet transformatör aldık. Birini elektrikli süpürge için ve ihtiyaç halinde evde gezici olarak kullanıyoruz. Diğerini ise mutfağa bağladık ve ekmek kızartma makinemizi, su ısıtıcımızı, tost makinemizi bu sayede kullanabilir hale geldik. Benim saç maşam ki biliyorsunuz yokluğu çekilmez, yine bu transformatöre bağlanarak Kanada’ya uyum sağladı. İlk humus yapışımızda elimizde kalan blenderımız gibi küçük detaylara girmemek gerekiyormuş, buralarda da çok uygun fiyata aynı kalitede yoğurt yapan makineler bulunabiliyormuş. Bu ayrıntılar da bilginize.

Biz eşyaları uçak kargo ile üç hafta içinde gelecekler ve gemi ile iki ay sonra gelecekler diye ikiye ayırarak topladık. Uçak kargoda yaklaşık yüz kiloluk bir hakkımız vardı ve bunun çoğunu Atlas’ın oyuncakları için kullandık. Yanımızda giderken Atlas’ın neredeyse (ortalama bir tatilde olduğu gibi) gündelik hayatında ihtiyacı olabilecek her eşyasını taşıdık. Başta kılığı kıyafeti, sonra oyuncaklarının bir bölümü, kitapları, alt bezleri, ıslak mendilleri, vitaminlerinin bir bölümü, kaşık çatalları, birer tencere tavası, cam rendesi, organik cevizi, ceviz döveceği ve nohutu ve fasülyesi ve yeşil mercimeği (bu detaya sonra tekrar gireyim) ve baston puseti yanımızda uçtuk. Asıl puseti üç hafta sonra uçak kargo ile geldi. Pedagogu kalacağımız geçici evde O’na tanıdık bir şeylerin olması gerektiğini söylediğinden nevresimlerini, yastıklarını, battaniyelerini ve uyandığında oynamayı en sevdiği müzikli oyuncağını yine yanımızda taşıdık. Kanada soğuğuna dayanıklı bir bebek botu ile bilinen outdoor markalarının birinden aldığımız bebek tulumunu da eşim biz gitmeden Kanada’dan alıp, halletti. Olur da siz de soğuk mu soğuk memleketlere göçecek olursanız aklınızda olsun; bot, kaban gibi ürünleri buradan, yani yerinden alın. Başkası kar etmiyor. O derece soğuk. Ama soğuktan da korkmayın, ürünler o derece sıcak tutuyor. Bunlara ek olarak söyleyebileceğim, daha önce Atlas’a park yatak almadığımız için buradan da ya park yatak ya da İkea marka basit bir yatak almaya karar verdik. Neticede İkea yatakları park yataklardan daha ucuz olduğu için İkea ile yola devam ettik. Mama sandalyesi için de aynı yolu izledik. En basitinden bir İkea mama sandalyesini biz gitmeden hazır edip, geldiğimiz gibi kullanmaya başladık.

Bizim taşınmadan önce Montreal’e keşif turu yapma şansımız olmadı. Benzer şekilde keşfedemeden bir şehre yerleşeceklere tavsiyem bizim gibi eşyalı bir apart otel ile işe başlamaları. Zamanla, etrafı tanıdıkça, evin lokasyonunun nereye ya da neye yakın olması gerektiği akıllarda netleştikçe kalıcı bir ev bakmaları. Bir de elbet anne insanının bir anda bebeğiyle içine düştüğü dünya düşünüldüğünde, olabildiğince merkez diye tabir edilen yere ya da artık şehirde değil zaten suburbde yaşayacaksanız o bölgenin merkez diye tabir edilen; market, eczane, metro, otobüs durağı vb hizmetlerine yakın yerinde bir geçici eve taşınmanız. Baba insanı işe gittiğinde kendinizi dünyanın öbür ucunda terk edilmiş gibi hissetmemek için, elinizin kolunuzun ihtiyaç anında medeniyete erişebildiğini görebilmek için bu dediğimi dikkate almanızı tavsiye ederim:)

Eşyaları nasıl ayırdığımızı anlatırken hafiften Atlas ve bebek ihtiyaçlarına geçmiş gibi oldum, oradan devam edeyim…Atlas’ı taşınmaya nasıl hazırladık ve onunla ilgili neler yaptık? Bir kere Atlas için Ekip Norma Razon’dan bir pedagog ile, Layza Hanım ile görüştük. Layza Hanım’ı hem sözüne, aklına güvendiğimiz arkadaşlarımız ve uzmanlar tavsiye ettiği için, hem de uzaktan görüntülü görüşme ile bize danışmanlık vermeyi kabul ettiği için tercih ettik. Layza Hanım, Atlas’a bu taşınma işini her gece, uyku öncesi masallaştırarak anlatmamızı tavsiye etti. Bunun dışında geride kalacak herkesle vedalaşmasını, havada kalan ilişkileri olmamasını tembihledi. Dolayısıyla da biz gece uykusu öncesi o dönem 11 aylık olan Atlas’a bir varmış bir yokmuşla başlayan, gökyüzünde çok güzel ama uzak bir diyara doğru yol alan uçakla yeni yuvamıza doğru gideceğimiz masalını anlatmaya başladık ve buna taşınıncaya kadar devam ettik. Etrafımızdaki herkes de fazla dramatize etmeden Atlas’la vedalaştı. Küçücüktü, anladığını düşünerek herkesten Atlas’a  O’nu çok sevdiklerini, özleyeceklerini, her gün ya da eskisi kadar sık görüşemeseler bile O’nu düşüneceklerini, bekleyeceklerini, bir gün İstanbul’a geri geldiğinde O’nu özlemle kucaklayacaklarını vs. söyleyerek vedalaşmalarını rica ettik. Bir de ben kişisel olarak etrafında durmadan ‘ah, vah yavrum’ diye ağlanmasını yasakladım, isteyen O’na göstermeden ağladı ama O’nun bu ruh halinden etkilenip, durumu daha da anormal algılamasını istemediğimden yanında ağlamalara bir son verdik.

Ağlama işi cidden kritik. Ben süper duygu sipariş eden biri ve kontrol delisi olduğumdan, kendime bu gurbetlik meselesini düşünmeyi yasaklayıp, ağlamayı da ötelemiştim. Taa ki Montreal’e gelip de ağabeyimden ‘özledim kızım’ mesajını alana kadar. Sonra oturdum, ağlaya ağlaya bir yazı yazdım, ağlaya ağlaya o yazıyı durmadan okuyup tüm tuttuklarımı boşalttım ve on güne yakın Atlas yarım saatte ya da saatte bir mememde yaşadım. Yani:) Tercih size kalmış:) Kendi psikoloğum bu taşınma/göçme işinin bir yas dönemi olduğundan ve hakkını vererek yaşamamın sağlıklı olduğundan bahsetmişti. Bunun yasla ne alakası olduğunu baştaki iki üç haftada çok net anlayabildim. Bebeğe huzur vermek için sizin huzurlu olmanız şart, ama sizin de insanlık gereği zayıf düşeceğiniz anların olması çok doğal. Dolayısıyla sabırlı ve güçlü olun, tek diyebileceğim. Her şeyin geçeceği, hayatınızın eskisi kadar belki ondan da güzel olacağı ve çocuğunuz için çok daha mutlu olacağınız bir hayatın içinde bir sabah şükrederek uyanacağınız kesin bilgi ama bu noktaya gelmek için bir kaç ay zaman tanıyın kendinize. Ne kadar hazırlıklı olmaya çalışırsanız çalışın, gurbet elde taşınmadan haberdar olamayacağınız prosedürler, işler illa ki olacaktır. Olabilir. Hiç bir sürprizin moralinizi bozmasına, sizi düşürmesine izin vermeyin. Dünyanın öbür ucuna olabildiğince hazırlıklı gittiğiniz için kendinizi takdir edip, sürprizle nasıl başa çıkacağınızı düşünün. Bir de arada kendinize; başınıza gelenin çok büyük ve güzel bir hayat deneyimi olduğunu, üstelik bu hayat deneyimini yaşayabilesiniz diye birilerinin üzerine size para verdiğini, Türkiye’de yaşarken üç-beş günlük kısa tatillerde keşfetmeye çalıştığınız şehirleri, ülkeleri keşfetmek için önünüzde bu sefer çok daha uzun zaman olduğunu hatırlatın. Yani, kendinizi rahatlatın. Aç değil, açıkta değil ve hiçbir şey zorunda değilsiniz. Ben ilk geldiğim dönemde Atlas’a her gün taze organik sebze yemeği pişirmeye, Sercan’a burada adet diye ayrı yemek yapmaya, evi kendim temizlemeye, gömlek ütülemeye, evi temiz tutmaya falan çalışıyordum. Nedense ev kadını olacağım gibi saçma bir misyon yüklemiştim üzerime. Harika anne, harika eş, harika ev kadını. Niye ki? Boşverin. Çocuk iki gün aynı yemeği yese, eşiniz metroda satılan sandviçlerle beslense, gömlekler ütü için beklese hiçbir şey olmaz. Olmuyormuş. Zamanla her şey olması gerektiği gibi ya da kadar, zaten oluyormuş. Başta, yepyeni bir dünyaya alışma derdindeyken, dört dörtlük olacağım derdine düşmeyin bir de. Bir iki ay sonra siz yeni dünyanıza, yeni titrenize, yeni iş tanımınıza alıştığınızda her şey daha kolayca kendiliğinden mükemmeleşiyormuş zaten. Bazen de mükemmelin tanımı değişiyormuş, onu da yaşarken siz belirliyormuşsunuz. Sakin olmak ve sabır, bu yolda en büyük rehberiniz.

o sırada Dustin Hoffman’ı gördük desem?!? valla…

Ağlama işinden Atlas ve bebekler konusuna geri dönersek…Atlas ile yeni hayatımızda bana nefes aldırabilmek için bir de uyku konusunu gitmeden düzene sokalım deyip, Tansu Oskay’dan da uyku eğitimi aldık. Atlas bir yaşına girerken hala kucakta sallanarak, emerek uyuyor ve geceleri istisnasız 2 saatte bir uyanıyor ve emmek istiyordu. Tansu Hanım’la tanışmamız vaka-i hayriye gibi bir şey oldu ve taşınma sonrası haliyle düzeni yeniden bozulsa da, taşınma öncesi Atlas yatağında bazen on dakika bazen bir saat sonra ama kucakta sallanmadan, ağlamadan ve meme emmeden uyur hale geldi. Bazı geceler deliksiz altı, bazı geceler dört beş saat uyudu ve bu sayede bir yıla yakın zamandır uykusuz kalan ev halkı ve ruh hallerimiz dinlendik. Bunu Kanada’ya taşınıp, asıl eve geçtikten sonra tekrar yaptığımızda huzura ereceğimiz bilgisi bizim kendimize güvenimizi artırdı ve nihayetinde ne oldu derseniz, taşınmanın ardından üç ay geçtikten sonra bir hafta içinde Atlas uyku eğitimine yeniden olumlu yanıt verdi:) ve bizim için deliksiz dört saat uyuyabildiğimiz günler geri geldi. Uyku konusu, sabahında size yardımcı olacak kimsenin bulunmadığı bir evde gözünüzü altıda açmanız gerektiğinde Türkiye’dekinden daha kritik olabiliyor.  O yüzden uyku meselesini halletmeniz hayati. Ben Kanada’daki uyku eğitimi öncesi, geceleri iki saatte bir, sabahları ise erkenden kalktığımız günlerde Türkiye’deyken çok karşı olmama rağmen Atlas’a on – on beş dakika Youtube’dan video izletip ayılmayı denedim. Pedagoğu elbette hiç tavsiye etmediğini belirterek, ‘ancak sizi anlayabiliyorum, bari içine gömülmesine izin vermeyin, tek taraflı bir iletişim olarak kalmasın, izlediği videoları hikayelendirin’ tavsiyesinde bulundu. Söyledikleri benim vicdan azabıma ilaç gibi geldi, sizin de aklınızda bulunsun.

Bunun dışında Atlas Kanada’ya gelmeden çocuk doktorumuzda rutin kontrolüne gitti. Bir yaş aşılarını oldu. Doktorundan buradaki potansiyel doktoruna hitaben bir mektup alıp, genel sağlık durumu ve aşılarıyla ilgili bir bilgilendirmede bulunmasını rica ettik, kendisi de sağolsun bizi kırmadı. Her ihtimale ve Kanada’da ilaç / doktor bulmanın imkansızlığına karşı bize ilaçlar yazdı. Ağırlığı antibiyotiklerden oluşan bu ilaçları reçeteleri ile birlikte Kanada’ya yanımızda getirdik. Hangi ilaçlar oldukları ile ilgilenirseniz, özelden detaylarını da yazarım. Geldiğimiz ilk hafta Atlas ateşlenince bu ilaçların önemini anlamış olduk, inşallah ihtiyacınız olmasın ama Türkiye’de sizinle temasta kalmaya gönüllü bir çocuk doktorunuzun olmasını da tavsiye ederim. Biz halen Türkiye’deki doktorumuza gerek oldukça danışarak ilerliyoruz, 18. ay aşılarında ne yapacağımız ise belirsizliğini koruyor:) Tabii sağlık sigortası konusuna da burada hemen değineyim. Buraya gelirken hem kendimiz hem de Atlas için özel bir sağlık sigorta şirketinden yaptırdığımız poliçeleri bir seneliğine aynı kapsamda devam ettirdik. Kaldı ki eşimin şirketi de bize Kanada’da tam kapsamlı bir sağlık sigortası yaptırıyordu ancak buradaki sistemi hiç bilmediğimizden, Allah korusun ne olur ne olmaz deyip, poliçelerimizi dediğim gibi aynen devam ettirdik. Olası senaryolar; Türkiye’de sadece tetkik+tahlil & yatarak tedavi bir poliçeye geçip bu şekilde bir gün dönersek hak kaybına uğramayalım diye beklememiz ya da buradaki sigortadan ve devlet hastanelerinden memnun kalmazsak, olası sağlık masraflarımızı Türkiye’deki sigortamıza karşılatarak aynı kapsamdaki poliçeleri ödemeye devam etmemiz. Gönül ister ki ne ihtiyaç olsun, ne de ihtiyaç olduğunda buradaki sistemden bir memnuniyetsizliğimiz oluşsun. Bakalım, şimdilik bunu deneyimlememiş olmaktan dolayı evrene pek müteşekkirim:) Hah, bir de bu paragrafa aklınızda bulunması için aktardan onar yirmişer depoladığım lavanta, limon, kekik ve okaliptus yağlarının da bilgisini iliştireyim. Atlas’ın soğuk algınlıklarında, yaz ayalarında sineklerle mücadelesinde, daha derin tatlı uykular uyuması ya da öksürüğünün hızla geçmesi konusunda bu yağlardan Türkiye’deyken oldukça faydalandığımdan, Kanada’ya gelirken de burada bulur muyum bulamaz mıyım bilmediğimden oldukça fazla sayıda alıp getirdim. Henüz bir yerde bu yağlara rastlamadım da ama varsa da bizdeki kadar ucuz olmadığından eminim. Bunu yazınca aklıma ne alaka diyeceksiniz ama bebek bezi ve ıslak mendil konusu da geldi. Daha önceki yurtdışı seyahatlerinde de, Kanada’da da bizdeki bebek bezi ve ıslak mendil kalitesi ve çeşitliliğini yakalayamadık. Katkı maddesi ve emicilik vb. konfor konularında en aklımıza yatan markalar ile ilerliyor olsak da, Türkiye’den giderken gemiye yükletmek isterseniz ilerisi için biraz bebek bezi ve ıslak mendil de aklınızda olsun derim. Burada benim kadar hassas düşünen anneler çakma değil harbi hassas anne olduklarından zaten bebek bezi kullanmayıp, çocuklarının yıkanabilir organik malzemeden külotlara yapmalarını sağlıyorlar. Ancak, tam zamanlı anneliğimin ve oğlumun erken iki yaş sendromunun cidden son ihtiyacı bu derece hassasiyet olduğundan, ben çakma organikçi anneliğe razı gelip beze devam ettim diyebilirim. Vaktiniz ve haliniz olursa o külotları da değerlendirin tabii.

Çocuk söz konusu olunca bir diğer konuda beslenme ve organik gıdanın kolay bulunabilinirliği sanıyorum…Biz Kanada’ya gelirken yanımızda vakumlu poşetlerde organik kuru bakliyat, pirinç, bulgur, tarhana, zeytinyağı vs getirdik ama ne organik sebze meyve bulma konusunda, ne bakliyatta, ne de ette, ne de ekmekte:) yani diyeceğim besin konusunun hiçbir alanında hiç sorun yaşamadık. Kanada organik besin bulma konusunda gerçekten anne insanını çok rahat ettiren bir ülke. Kaldı ki, bu ülkeye taşınırken sıvı malzeme sokma şansınız olmadığından, Türkiye’deyken kullandığımız ve gelirsek diye stokladığımız bütün Yeşil Anne ürünleri elimizde patladığında pek üzüldüysek de, geldiğimiz hafta sırf bizim apart otelin civarında organik temizlik malzemesi ve besin satan en az üç dört tane dükkan bulduğumuzda ise çok rahat ettik. Gitmeden (sağolsun, varolsun) Google Maps üzerinden kendi yaşayacağınız bölgeyi bu anlamda taramanız elinizi rahatlatacaktır. Organik konusunu geçtim, Maps’ten civardaki süpermarketleri ve online mağazalarını bile araştırsanız, üç sıfır öndesiniz demektir. Kıdemli bir expat eşi bana ilk market alışverişinin taşınılan her ülkede travmatik olduğunu söylemişti. Kucağınızda bebeğiniz olmasa umrunuz olmaz belki ama işte kucakta bebekle travmatik olabiliyor cidden. Baştan araştırın, bu dertten kurtulun derim. Online sipariş, eve teslim hizmeti, anne kartı olanlardan eve siparişte ücret alınmaması, anne kartlıların siparişlerinin öncelenmesi gibi belirli imkanlar da sunabiliyor burada marketler. Bunları da girdiğiniz ilk marketin müşteri hizmetlerinden ‘anneyim ben, nedir bana sunacaklarınız’ diye hızlıca öğreniverin. Karlı günlerde eve ücretsiz gelen meyveyi, sebzeyi nimetten sayacağınız zamanlar geldiğinde beni de sevgiyle anarsanız, kafi:) Son olarak yerel festivalleri takip etmenizi de tavsiye edeceğim. O tarz festivallerde yerli organik üretim yapan bir çok küçük markaya denk gelip; Atlas’a alışık olmadığı soğuklardan dudaklarını ve burnunu koruyan (ilk hafta çatladı zavallımın dudakları ve bepanthene yoktu) lipstickten tutun da, sabununa, deterjanına, oyuncak ve mama sandalyesini sterilize eden sıvı temizleyicisine kadar ne bulduysak almıştık. Sizin gittiğiniz şehirlerde de benzerleri mutlaka ki vardır.

Ben buraya gelirken Atlas’ın bebek bezleri için kullandığımız çöp kutusunun yedek poşetine kadar araştırıp, düşünüp, yanımda taşıdım; ancak pedagoğu, çocuk doktoru, kendi psikoloğum, herkes ağız birliği etmiş gibi ‘iki yaşına gelmeden okula gitmesin’, hatta ‘sen nereye o oraya, yalnız kalmasın’ dediklerinden okul konusunu ya da Atlas’a bakım konusunda kimden, nereden yardım alabileceğimi hiç araştırmadım. Bugün ise gelinen noktada ise hem pedagoğu, hem çocuk doktoru, hem de benim psikoloğumun olur vermesi üzerine, sağlık nedenlerim ya da annenin tükenmişlik sendromu diye tabir ettikleri sebeplerden ötürü okul konusunu biraz öne almış durumdayız. Ancak, bizim okula başlama sürecimiz biraz alıştıra alıştıra, iki yaşına gelene kadar haftada iki gün benimle oyun gruplarına katılarak, iki yaşından sonra saat 09:00-11:30 arası haftada üç günden beş güne çıkacak bir frekansta benim olmadığım bir sınıfa devam ederek gerçekleşecek gibi duruyor. Kanada’da, daha doğrusu Quebec Bölgesi’nde kreş ve okul öncesi eğitim konularını başka bir yazıda kaleme alacağım, bu nedenle fazla detaya girmeyeceğim ama en başta bilmeniz gereken, burada bir sosyal sigorta kaydınız olur olmaz çocuğunuzu sisteme kaydettirip, kreşler ve okullarda sıraya girmeye başlamanızda fayda olduğu. Anneler burada, bizim İstanbul’daki Enka velileri misali, daha çocuk dünyaya gelmeden, hamile kaldıklarını öğrenir öğrenmez gidip bebeklerini sisteme kaydedip, kreş ve okullarda sıraya giriyorlar. Haliyle göçmen olarak olaya zaten on-sıfır geriden başlıyorsunuz. Bari bu yazıyı okuyorsanız sosyal sigorta işini ilk günlerde halledip, sıraya girme işini de hızlıca başlatın. Bu arada eşinizin ya da sizin expat statünüz söz konusu ise, sözleşmenize çocuğun eğitim masraflarını ekletmeniz ve bunu şirketinizle karşılıklı koşullara bağlamanız da geçerli bir opsiyon. Zaten böyle bir dünya söz konusu ise, oturup iyi bir international okul araştırmanız ve eğitim alacağı dile karar vermeniz gerekecek ki, buralarda sıraya girmek falan yok, siz nasıl dilerseniz:) Sadece yine Quebec’e özgü bir durum, sizin ya da eşinizin vatandaşlık durumu yoksa sadece keyfi nedenlerle çocuğunuz İngilizce eğitim alsın istemiyorsunuz burada.

 

 

 

 

 

 

 

Yazının bundan sonrası çocuktan bağımsız kısmı oluşturuyor. Atlas için yapılan hazırlık dışında bizim neler yaptığımızı merak ederseniz;

  • Kanada gibi sağlık konusunda kıt bir memlekete geldiğimizden Türkiye’den ayrılmadan gerekli her doktoru ziyaret edip, muayenelerimizi olduk, ilaçlarımızı aldık…Kontak lens, numaralı gözlük gibi detaylar da bu gruba dahil. Burada yok değil ancak pahalı olduklarından, bazı şeyleri Türkiye’den temin ettik. Diş konusu kritikti; dolguların yenilenmesi, olası kanal tedavilerinin gözden geçirilmesi gibi işleri gelmeden yine İstanbul’da hallettik. Benim romatoloğum buradaki aile hekimine ithafen bir mektup yazıp, kan tahlillerimin altı ay sonra yenilenmesini rica etti ve hiç sallayacağını düşünmüyorum ama bulunsun yanında demeyi de ihmal etmedi:) İstanbul’da olanlarınız için, hiç şaşırmadığım bir bilgi, Zorlu’daki eczanedeki eczacıya yurt dışına taşınacağınızı söylediğinizde size yurtdışı ilaç paketi hazırlama konusunda yardımcı oluyormuş. Ben kendisine gitmedim ama pratik olur diyorsanız, neden olmasın, faydalanabilirsiniz belki.
  • Sağlık sigortalarımızı dediğim gibi bir yıllığına aynı kapsamda uzatıp, seneye duruma yeniden bakarız  deyip olası poliçelerin kapsamını ve hak kaybı doğurup doğurmayacağını iyice irdeleyip, öğrendik. Bir dönem sağlık sigortası mağduru olduğumdan, hatta sadece MRI çektirdim diye hiçbir sağlık sorunum olmadığı halde beynim, belim, dizim ve midem sigorta kapsamı dışında dört yıl geçirdiğimden, bu konuyu oldukça saplantılı bir şekilde önceledim. Hak kayıpları, muafiyetler gibi konular konusunda uzman bir sigortacı tavsiye etmemi isterseniz bu konuda da yardımcı olabilirim:)
  • Banka hesaplarını ve kredi kartlarını minimuma indirdik. Türkiye’deki ödemeler için bir iki hesabı açık tutup, geri kalan tüm hesapları ve kredi kartlarını iptal ettik. Kullandığımız banka kasasından yanımızda getirip, getirmeyeceklerimizi netleştirdik. Atlas’ın doğum hediyeleri evden ve tanıdık biri tarafından çalındığından beri her şey için kasa kullanmaya başlamıştık. Dolayısıyla Kanada’da da bankaların yeni hesap açanlara tanıdıkları imkanları, aile paketlerini ve kasa vb yan hizmetlerde sundukları indirimleri dikkate alarak buradan bir banka ile anlaşıp, yine kasa kiraladık. Yanımızda getireceğimiz para için kur farkı vb konuları irdeledik, para transferinde bankaların ne komisyon aldıklarını araştırdık. Bana sorarsanız en iyisi bir tanıdık şube müdürü bulup komisyonsuz eft işlemi yaptırmanız ki Türkiye’de ilişkiler eşittir her şey denkleminde sanırım bunu yapmakta zorlanmazsınız. Bir de gideceğiniz ülkenin yanınızda ne kadar para, ne kadar ziynet eşyası taşımanıza izin verdiğini de araştırmanızda fayda var. Son olarak, Türkiye’de kullanmaya devam edeceğiniz hesabın ait olduğu bankaya döviz transferi için limit talimatı vermeniz, yurtdışından mail yolu ile scan edip göndereceğiniz talimatları onaylamaları için bu konuda bir talimatta bulunmanız işlerinizi kolaylaştırabilir. Bu finansal işlerin ucuna bireysel emekliliğinizi de ekleyebilirsiniz. Gitmeden bir göz atmak, transfer etmek ya da gittiğiniz ülkedeyken ihtiyaç olması halinde nasıl talimatlaşacağınızı görüşmek isterseniz, bu işleri de aradan çıkarabilirsiniz.
  • SGK işlemleri🙂 Siz de benim gibi expat eşliği sebebiyle tam zamanlı anneliğe transfer olacaksanız, sigortanızı isteğe bağlı emeklilik için dışarıdan ödemeye devam edebilir ve emekliliğe hak kazanabilirsiniz. Mesele şu ki, eger ikametinizi yurtdışına taşırsanız isteğe bağlı sigortalı olamıyorsunuz. İkametinizi taşımazsanız, ki zaten bu yasal değil diye biliyorum, vergi konuları sıkıntıya girebiliyor ya da geçenlerde olduğu gibi seçim vb olduğunda oy kullanmanız mümkün olmayabiliyor. Bunun dışında şimdi adını ve sayısını hatırlayamadığım bir yasaya göre, sigortalılık süreniz 4500 günü geçtiyse (galiba) zaten emekliliğe hak kazanmış olabilirsiniz, ister buna tamam deyip yaşınızı bekler isterseniz de 7 bin küsür günden emekli olmak için kaç gün daha prim ödemeniz gerektiğini hesaplatıp ne yapacağınıza karar verebilirsiniz. Ben emekliliğe hak kazandığımı öğrendim mesela ve taşındıktan bir hafta sonra isteğe bağlı emeklilik için prim ödemelerimi sona erdirip yaştan emekli olmayı beklemeye başladım. Aklınızda bulunsun.
  • Akademik bir sürecin içine girmeyi düşünüyorsanız; diplomalarınızı, transkriptlerinizi yeminli bir mütercim tercümanda gideceğiniz ülkedeki dile göre tercüme ettirmeniz, bu tercümeleri de noterde tasdikletmeniz gerekebilir.
  • Hem eşim hem ben noterden bizim için bir çok işe koşturabileceğini düşündüğümüz kişilere ki anne babamıza diyeyim, vekaletname verdik. Bu vekaletnameye neleri dahil edeceğinizi iyi düşünmeniz gerekiyor. Mesela vekaletnamede benim yerime kredi ödemesi yapabilir yazarken krediyi erken kapatabilir ifadesi yer almadığında bankalar vekaletnameyi geçersiz sayabiliyor.  Siz yokken nelerin yapılması gerekebileceğini ince hesap, iyice düşünüp vekaletnameye öyle yazdırmak gerekiyor.
  • Malum memlekette hepsi bir değişim sürecine girmişti, biz de gelmeden kimliklerimizi ve ehliyetlerimizi yenilettik. Elzem değil, büyükelçilik / konsolosluk kanalıyla da ihtiyaç halinde yeniletebiliyorsunuz ama işte bilin istedim:)
  • Elektrik, su, telefon, doğalgaz, internet aboneliklerimizi kapattırdık.
  • GSM operatörü aboneliklerimizi ya kapattırdık ya da minimum ödemeli bir pakete geçirdik.
  • Digitürk’ü kapattırdık. Lig Tv’siz ya da Digitürk’süz yapamam diyenlerdenseniz, Digitürk’ü kapatmayıp, aileden birinde açık tutturup, mobil lig tv’ye üye olabilir ya da dilediğin yerde izle ile hayatınıza devam edebilirsiniz. Ben üç buçuk aydır televizyon izlemedim. Apart otelde hiç açmadığımız bir tv vardı. Açacak zaman olmadı:) Yeni evde ise henüz TV yok. Bir gün House of Cards’a devam edebileceğimiz günler geri gelirse, TV’miz de olacak sanırım. Şimdilik çocuğu uyutup bayılma aşamasındayız:)
  • Evinizde kullanıyorsanız eğer, biz kullanmamıza rağmen dış değil iç hırsızlarca soyulduğumuzdan varlığı pek kar etmedi ama güvenlik için kullandığınız alarm sistemini iptal ettirmeyi de yapılacaklar listenize ekleyebilirsiniz.

Gerisi çoğunlukla teferruat. Mesela ben sorunlu ayak parmaklarım ve tırnaklarım olduğundan pedikür işini nasıl kendim, hastanelik olmadan halledebilirim diye bir süre canım Nilgün Abla’cığımdan ders aldım:) Ne kadar becerebildiğim ise tartışılır; buralarda manikür pedikür dediğin hoş bir masaj gibi düşünülebilir, ip kullanmayı gelmeden öğrenmenizi ise şiddetle tavsiye ederim. Lostra, terzi vb. hizmetlerin pahalılığı karşısında önleminizi almayı da isteyebilirsiniz. Alyansımı temizleteyim gibi düşünceleriniz varsa ki bende bu detayda bazı düşünceler de vardı, o işleri de memlekette halletmenizi tavsiye ederim.

Sonunda işin en önemli kısmı var: vedalar ve kişisel sefa süreciniz. Çalışıyorsanız çalışmaya şartlarınız el verdiğince erken son verip, çalışmıyorsanız da vaktinizi iyi değerlendirip ailenize, eşinize, dostunuza zaman ayırmanızı tavsiye ederim. Fırsat bulursanız kendinize bir süreliğine son kez iyi davranın ve masajdı, manikürdü, pedikürdü, sinemaydı, spordu, kitaptı, kurstu sevdiğiniz ne varsa kendinizi ona adayın. Evet, biliyorum, çocuğunuzu da çok seviyorsunuz ama zaten uzuuun bir süre yapışmışçasına bir arada olacaksınız. O yüzden bırakın O hala emin ellerdeyken, sizin bir daha uzun süre ele geçmeyecek bir sefa döneminiz olsun. Ben işten Ocak başında ayrılıp, annemi sanıyorum Şubat başında Ankara’dan bize taşıyıp, bakıcımızı da sağolsun son güne kadar yanımızdan ayırmadan kendime sefa içinde bir iki ay yaşatmıştım. Vedalaşmak istediğim çoğu arkadaşımla yemekler yemiş, görüşmenin bir yolunu bulmaya çalışmış, Atlas’ın birinci yaş günü vesilesiyle aileyi ve yakın dostları bir araya toplayıp hem bir doğum günü kutlaması hem de veda yemeği organize etmiştim. Altın vuruşu ise eşimle date etmelere doyamayarak yapmış, son günden bir gün önce Bebek Kahve’de simitli, sucuklu, çaylı, Boğaz’a nazır bir kahvaltı yapıp, ertesi gün kendimizi uçakta 11 saatlik yolun sekizinde ağlayan Atlas’cıkla buluvermiştik.

Amerika’da üniversite okuyup, bir sürede çalışmak için de orada kalan çok yakın bir arkadaşım var. Veda yemeğinin çıkışında ‘çok özleyeceksin kızım, ama takılma, geçecek ama it gibi özleyeceksin’ demişti. Öyle de oldu. Özlem çooook olacak, burnunuzun direği sızlayacak. Özlem geçmeyecek ama zorluklar kısa sürede yok olacak. Her şey değilse de çoğu şey güzel olacak.

Yolunuz da açık olsun…

Sevgiyle,

Pino

P.S. Biz Facebook Chat’te görüntülü conference call kullanıyoruz. Herkesin yüzünü göre göre eş zamanlı görüntülü konuşmak iyi geldiği kadar, komik de oluyor. Eminim bunun elli çeşit farklı versiyonu mevcuttur piyasada. Gitmeden sevdiklerinize, ki anne-baba bu alanda en yardıma ihtiyacı olanlar oluyor, lojistik destek sağlamanızda fayda var. Bu da naçizane son önerim olsun. Son kez yineleyeyim…Yolunuz açık, taşınmanız hayırlı ve her şey sevgiyle olsun:) Çünkü bu süreç sevgi olmadan olacak gibi değil…Çok sevdiklerinize yani çekirdek ailenize sevgiyle sarılın!

 

Pınarthepino

Expat wife, ex media strategist, recently a full time mom, chief travel-dreams officer, aspiring cyclist, rookie blogger, habitual writer, new Montrealer...

2 Comments

  1. Didem

    July 15, 2017

    Sevgili Pinar,
    Yine yazini tebessumle okudum. Epey sansliymissiniz, bizde expatlik durumu soz konusu olmadigindan bebekle, sadece seyahat sigortasi ile ve tum esyalarimizi geride birakarak goctuk. Valize kiyafet haricinde sadece bir paket tarhana atabilmistik. Eger esyasiz ve bebekle gocecek birileri yaziyi okuyup da yorumumu gorurlerse ben de zoraki minimalizme nasi gectik diye seve seve yardimci olabilirim.

    Hala gelirken ilac tasiyoruz ama doktora gitmemeye cok alistik. Ve her sene bir kez gidebildiysek de halen vedalar cok aci oluyor. Seattle tarafina yolunuz duserse goruselim 😉

    • Pınarthepino

      August 23, 2017

      Didem,
      Siz güneye inmişsiniz ama bizim Ekim’de Vancouver planımız var. UMarım havalar iyi olur ve bakarsın güneye ineriz, o zaman neden olmasın, çok sevinirim. Paçoz analar bir güçlerimizi birleştirelim 😀

Comments are closed.

RELATED POSTS