Dayımı kaybettik genç yaşında, doyamadan, genç yaşımızda!
Bir anda oldu her şey, yakıştıramazken bir gün baktık ki noktayı koyduk.
Olsaydın'la başlayan gözüyaşlı cümlelerin öznesi oldu benim dayım...
Daha önce görmediğim kadar büyük sevgiyle, özlemle anılmaların!
Öyle bir yazıyla anılsın istedim ki bu blogda, hakkıyla...
Sızlayacaksa da yüreklerimiz hakkıyla sızlasın; onu ne çok sevdiğimizi, onu ne denli özlediğimizi hakkıyla hatırlayalım...
Gidişinin bizde açtığı yarayı, diyemediklerimizin içimizi parçalayışını, gördüklerimizin vicdanlarımıza dokunuşlarını hakkıyla...
Ama, ah dayım!
Canım!
Bu sefer blogda kuzenim Nemyisjan Çiçek Topal konuk yazarım...
Öyle güzel yazmış ki, ekleyecek bir nokta, virgül bulamadım.
Eline, kalemine sağlık anne yarım!
Beni kırmayıp şu blogda dayım bu yazıyla yer alsın diye kendini bilirim acıttın!
Bir kıtanın bir ucundan diğer ucuna vardım, yazarken acıyan yanlarından sarıldım!
Gerçekten bir bar taburesi üzerinde, tam da senin bu kıtaya geldiğin yaştayım ve sana bu mektubu yazıyorum. Şimdi dünyanın bir ucunda, tek başıma oluşumu en çok sen anlıyorsun, en çok sen onaylıyorsun biliyorum. Garip bir şekilde hatta; buradasın hissediyorum.
Aileden gelen garip bir yanımız bu, biz hiç ama hiç büyümüyoruz. Garip ama gerçek; 3 yaşındaki ile 83 yaşındaki aile fertleri arasında dünyaya bakıştaki merak, hayranlık, tez canlılık ve heyecan tamamen aynı bizim ailede. Cesaret ve gözü kara olmak ortak bir özellik örneğin. Dargınlıklarımız da, coşkularımız da , hüzünlerimiz de çocukça bu yüzden.. Bizim için garip değil hiç; gitmeler, gelmeler, kavuşmalar, ayrılmalar, yeniden başlamalar. Hangi birinden bahsedeyim: İstanbul’un tüm otobüs güzergahlarını bildiği yetmezmiş gibi, nasıl beceriyorsa her yere yetişen annem, altmış yaşından sonra TOEFL verecek kadar iyi ingilizce öğrenip, ikinci üniversitesini okuyan teyzem, toplam üç torununa kıtalar arası koşturan ve hatta arada bizlere bile yetişen diğer teyzem, kemoterapiden sonra bile hiç bakımsız görmediğim büyük teyzem, 86 yaşında illere göre seçim almanağı tutup, sabaha kadar uykusuz kalıp seçim tahmini yapan dedem, oğlunun ve eşinin peşinden kaç yaşına kadar kaç ev kurup, kaç ev dağıtan anneannem, konudan konuya atlarken garipsemeden, Safiye Soyman’dan kuantum fiziğine kadar geniş bir yelpazede rahatlıkla sohbet edebilen hepsi birbirinden matrak kuzenlerim.
Ve sen; canım dayım, güzel çocuk. Bunların hepsi işte çocuk kalmaktan…
Gidişinden çok kısa bir zaman öncesine kadar hareketlerinin ve konuşmanın yavaşladığı kesindi ama neyi algılayıp neyi algılamadığından hiç emin olamıyorduk. Sana değişiklik olsun diye Kanlıca’ya gittik bir Pazar maaile; hatırlıyor musun o günü? Nedense o yakınlarda dükkanı olan birinden bahsettin, “Şurada” diye de gösterdin üstelik. O zamanlar her sözün emir gibiydi bizim için; koştum oraya buraya, herkese sordum, bulamadım dediğin kişiyi de, dükkanı da. Gelip sana sonradan defalarca pişman olduğum şekilde “Burada olduğundan emin misin?” diye sordum. Cevap verecektin vazgeçtin, gözlerimin içine uzun uzun baktın. Bir şey söyleyecek gibi, bir şey soracak gibi, ama çok derin. Bakışlarımdaki acıyı, hüznü, korkunç çaresizliği ilk kez saklayamadım senden, farketmiş olacaksın ki kafanı eğdin, hiç bir şey söylemedin. Ben denize mi atlayayım, çığlık mı atayım, kendimi dağlara mı vurayım bilemeden öylece kalakaldım. O dakikadan sonra gidene kadar bir daha hiç birimizle tek kelime bile konuşmadın.
Galiba o ana dek, o içindeki büyümeyen çocuk her şeye rağmen ümit ediyordu da, benim gözlerimdeki imkansızlığı görüp gideceğini anladın ilk kez. Çok üzülüyorum hala o anı, o bakışmayı hatırladıkça. Hiç büyümeyen dayıma ilk ihanetimdi sanırım. İkimizin de yaşlandığı ilk andı o.
Birlikte çok yolculuk yaptık biz seninle, ben galiba ailenin en şanslısıyım, çok özlüyorum o yolculukları, o yolları. Her yolculuk molasında, her içten kahkahada duyuyorum sesini, bazen hatta göz kırpıyorum sana görüyor musun? Hiç bırakmadım sana anlatmayı, seninle konuşmayı. Elim hala telefona gidiyor her başım sıkıştığında. Muzip, dalgacı, meraklı, sıkılgan, tez canlı dayım, güzel çocuk; o kadar eminim ki oralarda birilerine sataşıyorsun, her şeyi biliyorsun, her yeri merak ediyorsun. Galatasaray’ a seviniyorsun, ülkenin durumuna sinirleniyorsun, bizleri izliyorsun, koruyorsun, kolluyorsun.. Emin olmadığım tek şey sen de özlüyor musun bizim kadar? Oralarda var mı böyle şeyler özlem gibi, hüzün gibi, ayrılık gibi? Kesin altını üstüne getirmişsindir oranın şimdiden. Ve illallah diyen de, eyvallah diyen de çoktur; zira bazılarıyla fena uğraşıyorsundur mutlaka. Bazıları ise deli gibi sevmiştir seni, kanka olmuşsundur şimdiden.
Ne diyeyim ki.. Dünya işleri işte buralar hep aynı, bak kaç sene olmuş sen gideli. Oysa her şey sanki dün gibi. Bizi düşünme, iyiyiz olabildiğince. Her zamanki gibi son ana kadar büyümüyoruz ailece….
Şimdilik hoşçakal iki gözüm.. Dayım. Canım kahramanım. Işıklarla ol kavuşana dek…
Nemyisjan Çiçek Topal