Otuz beş yaşında bir bebeğim ve ondört aylık bir bebeğin gözünün içine baka baka, O'nu özenle büyütürken, oralarda bir yerde benim gözümün içine baka baka, binbir emek beni bu günlere getiren annemi çok özledim. Benim de bir zamanlar kucağımdaki savunmasız, minicik oğlum gibi O’nun savunmasız, minicik bebeği olduğum fikri; neden anne olunca O’nu daha iyi anlayıp, beni kocaman bir ‘bebek’ olduğumda dahi ilk günkü gibi kaygı ve endişeyle koruyup kollamaya çalışmasını anlamam için yeterli.
Anneler günü için yeni bir yazı yazmak yerine, daha iyisini yazacak yoğun duygular içinde yeniden olana kadar ilk anneler gününde yazdığım ve hala severek okuduğum bir yazı ile gününüzü, günümü kutlamak istemiştim. Ancak, çok yakın bir arkadaşımın düğünü nedeniyle bulunduğumuz Washington D.C’de az önce başıma gelen bir olay yazının başına aşağıdaki paragrafı eklememe sebep oldu.
Az önce düğün sonrası düzenlenen tekne turunda sabahtan beri içinde olduğu kalabalık ve yüksek enerjinin verdiği yorgunlukla bir türlü uykuya dalamayan Atlas’ı teknenin bir köşesinde uyutmaya çalışırken yanıma Conny geldi. Sadece 1 saat önce tekneye binmeye çalışırken yolda yürürken karşılaşıp, kısa bir sohbet etme şansı bularak tanıştığım Conny. Tam olarak ne konuştuğumuzu hatırlamıyorum; ben Atlas’a sarılmış, Atlas başını göğsüme yaslamış bir sağa bir sola hafif hafif sallanırken, sanırım Conny de ya evlilik ya çocuklar üzerine bir şeyler anlatırken ne olduysa bir an sırtımı sıvazlama gereği duydu. Öyle garip bir andı ki; sırıtımı sıvazladığını farkettiğimde içimden bir parça cız etti, bir yerlerimden bir buz eridi ve içime tanıdık bir sıcaklık doldu. O an annem burnumda tüttü, O’nu çok ama çok özlediğimi anladım. Altı üstü bir sırt sıvazlaması ile nihayet Türkiye’den taşınmamızın ardından geçen iki ayın sonunda bir anne yanımda durmuş ve bana annelik etmişti. Basit bir sırt sıvazlaması ile anne denen varlığın evladına nasıl şefkatle yaklaştığını anımsatmış ve oracıkta gözümden iki damla yaş akmasına sebep olmuştu. Gözümdeki yaşları görünce yaptığı şeyin bana hissettirdiklerini ve nihayet iki ay sonra birinin bana anne gibi dokunduğunu hissetmekten dolayı ne kadar mutlu olduğumu, bunun beni ne kadar duygulandırdığını O’na anlattığımda ise bana sarıldı. Sarıldı ve kaç yaşında olduğumu sordu. Çok büyüdüm, bakma bu kadar duygulandığıma diyen bir ses tonuyla otuz beş yaşına yaklaştığımı söylediğimde; ‘tatlım’ dedi, ‘benim de bir bebeğim var ve kırk yaşında, seni çok iyi anlıyorum!’. Anlatabiliyor muyum?
Kaç yaşına gelirsem geleyim, buradan on binlerce kilometre ötede bir yürek için ben hala bir bebeğim ve biliyorum ki benimle konuşmadığı gün aklının bir köşesi değil, aklının tamamı bende, şuursuzca bir gün geçiriyor. Mantıkla açıklanamayacak bir huzursuzlukla gün boyu sesimi duymayı bekliyor ve olurda keyifli bir konuşma yaparsak dünyalar O gün mutlu olduğum bilinciyle O’nun oluyor. Otuz beş yaşında bir bebeğim ve ondört aylık bir bebeğin gözünün içine baka baka onu özenle büyütürken, oralarda bir yerde benim gözümün içine baka baka, binbir emek beni bu günlere getiren annemi çok özledim. Benim de bir zamanlar kucağımdaki savunmasız, minicik oğlum gibi O’nun savunmasız, minicik bebeği olduğum fikri; neden anne olunca O’nu daha iyi anlayıp, beni kocaman bir ‘bebek’ olduğumda dahi ilk günkü gibi kaygı ve endişeyle koruyup kollamaya çalışmasını anlamam için yeterli. Ufacık bir sırt sıvazlaması tanıdık olduğum annelik – evlatlık ilişkisini anımsattığı için, ikinci anneler günümün arifesinde göz yaşları içerisinde ve anneme duyduğum kocaman özlemle, kutluyorum anneler gününüzü hepinizin. O sırt sıvazlamasına kavuşmama sayılı günler kaldığını ve annemin hayatta, sağlıklı olduğunu bilerek, O’nu sonsuza dek özlemek zorunda olmadığım için şükranla dolarak, öpüyorum hepinizi!
Geçen sene ise, henüz iki aylık anne ve hormonlarım tavan yapmışken, şöyle bir yazı kaleme almıştım…Her zamanki gibi keyifli okumalar dilerim:)
O ilk nefesini alıp da sen son nefesini verene kadar, her evladın için ayrı ayrı, çift kişilik yaşadığın bir hayatmış annelik. O’nun iyiliği, huzuru, konforu, sağlığı, mutluluğu olmadan kendine ait olanların anlamını yitirdiği bir halmiş. Anneni nihayet anladığın, anne sıfatıyla geçirdiğin her yeni gün annene ve diğer tüm annelere saygının, hayranlığının katlanarak arttığı bir dönemmiş. Büyük sorumluluk, çok sabır gerektiren ve hiç şakaya gelmeyen pek ciddi bir görevmiş. Cicili bicili kıyafetlerden, oda süslerinden, banyo köpüklerinden ibaret deneyimleyebildiğin şeyin; ete kemiğe cana bürünüp cennet kokusuyla sana emanet edildiği harika bir mucizeymiş. Varlığına ve sağlığına ne kadar şükretsen az gelecek bir bebeğin kucağına açım, uykum var, karnım ağrıyor diye düştüğü ve tek kurtarıcısının da, üstesinden gelebilirsen kahramanın da sen olduğun bir macera filmiymiş. Arada traji komik, romantik, kolik; arada korku, gerilim, aksiyon dolu bir içerikmiş. Desteğe, süper sabırlı bir anneye, yanında olmaya çalışan arkadaşa, dosta, kuzene mutlak surette ihtiyacının olduğu bir süreçmiş. Bunca zaman kariyer diye çalışıp didindiğin tüm emeklerin yanında olup olabilecek en kutsal kariyer ve meslekmiş. Uykusuz gecelere, ağrıyan dizlere, moraran gözlere, yapışık yaşanan günlere kanıp bir an isyan etsende; sonunda vicdanının daha önce hiç sızlamadığı kadar derinden sızlayıp kendini mahçup hissettirmesiymiş. O sana yapıştıkça, senin de babasına yapışma ihtiyacı duyduğun iki kişilik bir takım işiymiş. Ömrünün maşallah, inşallahları en bol keseden ve sık sık tükettiğin dönemiymiş. Emek vere vere bağ kurmakmış. Henüz tam tadına vardığımı hissedemesemde… Benim için demek gün bugünmüş! Ayağımda Atlas’ı sallayarak güne uyanmak benim yıllardır hasretle beklediğim hediyemmiş!
Benim, annemin, bana annelik edip artık meleklere karışan babaannemin, erken yitirdiğim anneannemin, hem teyze hem kuzen tüm anne yarılarımın, baba yarılarımın, Atlas’a can veren canım Sercan’ı yetiştiren Canan Anne’min, bizi evladı gibi gören bizim de annemiz gibi sevdiğimiz Nurcan Teyze’nin, hayatımdaki tüm sevgili annelerin, doğurmasa da doğurmuşçasına sevip emek verenlerin, bu mutluluğun hepsine nasip olmasını dilediğim anne adaylarının günü kutlu olsun!
Öperim!
Anne insanı Pino
Tülin
Yüreğine – aklına – ellerine sağlık…