Yazıya ne başlık vereyim, alt başlıkta ne diyeyim bilemedim... Atlas iki yaşına geldi, kreşe başladı, başta her şey rüya gibiydi ve iki haftalık yurtdışı seyahati sonrası her şey terse gitti... Sanki tüm gün ağlamışım gibi bir yükle hissettiklerimi yazdım... Şimdi uykuluyum, sizin de ağlayınca öyle olur mu?
Şuraya iki dakika önce arabadan ‘okul istemisum’ diye ağlayarak inmiş bir Atlas ile iki dakika sonra okula haykıra haykıra ağlayan oğlunu bırakıp çıktığından beri reflüsü tutmuş bir Pino insanı koyalım! Omuzlarım neden hafif düşmüş, az sonra anlatacağım:( Ağlamamız geçtiyse, yazıp rahatlayalım…
Atlas’ı ağlarken kreşte bırakıp çıkarak onun için iyi mi kötü mü bir şey yaptığımı önümüzdeki üç saat daha sorgulayacağım. Üç saat sonra yoğun geçtiğini bildiğim bir günün ardından İstanbul’dan Montreal’e bağlanacak pedagogunun imdat çağrıma dönüşüne tutunacağım. O telefon gelene kadar yıllardır unuttuğum reflü ataklarımın bir yenisini ayakta atlatırken, yüreğimin ince ince sızlamasına hem sevinip hem de kırılıp, dağılacağım. Bir insanın evladı için hissedebileceği sevgi ve kalp sızısını hissetmek bana da nasip olduğu için çok minnettarım, bunu yaşama şansını yakalayabildiğim için garip garip zamanlarda bile olsa sevincimi tekrar tekrar yaşayabiliyorum. Ama vicdan azabı! Kimse de dememişti ki vicdan azabını da bir altıncı duyu gibi ömür billah taşıyacaksın.
Atlas’ı altı üstü kreşe bıraktım; hasta değil, hastanede değil, fiziken dün düştüğünde kanayan dudağı ve yüzünü saymazsak (ki onlar için de vicdan yapmadım mı, elbette yaptım) maşallah iyi ama acaba kalbi, ruhu, hissettikleri. Okuldaki öğretmenleri diyor ki çocukların yüzde ellisi böyle, birazdan susacak merak etmeyin, alışacak kötü düşünmeyin. Ben orada değilim. Atlas kendini yalnız, terk edilmiş, bırakılmış, anlaşılmamış, sesini duyuramamış, çaresiz öylece kala kalmış hissediyor mu? Ona takığım.
Bir yaşına kadar, hatta daha uzun zaman pusetine oturtamadığımızı, araba koltuğunda sürekli ağladığını daha önce de yazmıştım. Tüm bunlara ek artık bilen biliyordur, Atlas gür sesli bir bebekti, şimdilerde gür sesli bir çocuğa doğru evrildiğini siz hikayeden çıkarırsınız. O zamanlar benim psikoloğumun bence çok mantıklı bir tavsiyesi ile Atlas’ın gelişimini desteklemek için onu zorlamıştık, yabancı tabir ile ‘challenge’ etmiştik ki, gelişebilsin. Sosyal gelişimi için pusete binmesi, oto koltuğuna oturmayı öğrenmesi gerekli idi, yoksa ben anne o evlat baba da ikimizin yaslandığı omuz olarak sosyal anlamda zorlanacaktık. Kemerburgaz’ın ilerisinde, sanırım Arnavutköy civarında bir arkadaşımızın evinden Levent’e dönüşümüzü hatırlarım da…Bodrum’da havalimanından yazlığa kadar gidebilmek için yaptıklarımızı, çok uzağa gitmeyeyim ya da apartmandan çıkıp 3 apartman ötedeki çocuk parkına kadar gidebilmeyi denediğimiz günleri. Ofisten bir arkadaşımın ‘pusete binmeyen çocuk mu olur yaw?’ deyişini…Sonraları öğrenmiştim ki oluryormuş. Bunlar yine birçok annenin, ailenin başına gelen, kimsenin pek dile getirmediği, dile getirenin garipsendiği meselelermiş. DE..Diyeceksiniz ki kreş de öyle. Acaba öyle mi?
Okula koşa koşa gittiği, öğretmenini çok sevdiğini söylediği, hatta adını sayıkladığı, içeri gülücükler atarak girdiği, ağlamanın ucundan kıyısından geçmediği, okulda kek yiyeceğini duyunca hemen hadi gidelim diye elimi tuttuğu günlere ne oldu, geri gelecekler mi?
Hala tam zamanlı çalışmayan bir anne olarak evladımı kreşe onun gözünden benim gönlümden yaşlar akarken bırakıp çıkmak umuyorum ki yine gelişimi için iyi olacağından doğru yapılmış bir hareket olarak yakında mazimizde kalıp, unutulacak. Aksi halde, yeni duyu organım vicdanıma ‘keşke’li yeni bir darbe inecek.
Atlas iki yaşına geldiğinden, kreşe yakında tam zamanlı başlayacağından, artık yurtdışına yerleşme ve yeni yaşama alışma konularını geçtiğimizden, gönüllülük, girişimcilik derken beyaz yakalılığa özlem duyduğumu hissettiğimden çalışma hayatına dönme kararı almıştım. Kararımdan vazgeçmiş değilim ama nasıl mümkün olacağı konusunda kaygılarım var artık. Hoş ben hep kaygılı bir anneydim, ne zaman olmadım ki. Hadi rahat ol Pino, her çocuğun her annenin başından geçiyor bu yaşadıkların, karartma enseyi, alışacak, geçecek desem de bugün kar etmiyor hiçbiri. Ne hissediyorsun acaba canım Atlas, bir açabilsem okuyabilsem keşke aklından geçenleri, yüreğinin hissettiklerini. Bu kafayla ne özgeçmiş hazırlaması, ne iş başvurusu şimdi. Hem helal olsun şu an ofiste kafa patlatan tüm çalışan annelere hem de varsa bir yürek sızıları, hiçbirine kıyamam ki.
Atlas’ın kreşte olduğu iki günü gözüme tam zamanlı kendime ayırabileceğim iki serbest gün diye kestirmiştim ama görünüşe bakılırsa ‘alışana’ ya da ‘beynim devreye yeniden girene’ kadar blogda ağlayan yazılar yazıp Adele’in en ağır şarkılarını dinleyip durduğum günler olarak kalacaklar.
Layza Hanım’ın telefonuna iki saat kalmış…Netice ne oldu, en başta bize kreşe başlama süreci için neler tavsiye edildi, biz neler yaptık, şimdi ne öneriliyor hepsini yazacağım yarınki ağlamaklı serbest günümde.
Ben bu haldeyim, siz hoşçakalın!
Pino
Arzu
Seni öyle iyi anlıyorum ki Pınar…
Tuna yı yaşlı gözlerle bana el sallarken bırakıp gitmek hani derler ya yüreğime öküz oturmuş gibi hissettiriyordu . Ona mutlu ve herşey olması gerektiği gibi sorun yok bakışları atarken okul bahçesinden çıktığım gibi ağlıyordum . Aynı soruları soruyordum; güvende mi ,ağlarken öğretmeni ona destek veriyor mu? Neler düşünüyor ne hissediyor ? Bu 1 -1,5 ay sürdü. Zaten alışma sürecinde Türkiye deki pedagoğum önce hızla sevgili Pınar (mermer) ın desteği ile okul yollarını keyifli hale getirecek oyunlar bulduk, çantasına süpriz resimler çizip koydum, okuldaki salınacağa, ağaca en sevdiği oyuncaklarının isimlerini verdik onlarımış gibi konuştuk benim gibi yaratıcılığı yerlerde bir anne için her sabah yeni süprizlerle güne başlamak epey yorucu oldu ama bu sayede çok yol katettik. Ama ağlamaları Ne zaman azaldı dersen sıkı arkadaş edinince oldu. İlk önce bana el sallamayı unuttu h emn oyuna koştu Tanrım rüyamı görüyorum dedim. Şimdi anne niye erken geldin diyor onu almak için gittiğimde 🙂 Tuna çok hassas aşırı duygusal Zor bağlanan bir çocuk o alıştıysa herkes alışır 😉 ayrıca Türkiye deki ilk pedagoğu şöyle bir Bilgi paylaşmıştı okula hızlı adaptasyon sağlayan çocuklar çoğunlukla bir kaç hafta sonra uyumsuzluk gösterebiliyorlarmış . Bu doğal bir süreç gibi anlatmıştı. Herhalde idrak aşamasında
Arzu
Herhalde idrak aşamasında Atlas bu en sancılı kısım ama geçiyor herşey gibi… geçmeyen tek şey hayat boyu yapacağımız vicdan muhasebesi ama orası kesin. Sevgiler
Nuveyla nil turegun
Ama siz çok hirpaliyorsunuz kendinizi Atlas sahane bir cocuk masallah allah bagislasin okula elbette alisacak cok garip ama benim torunun yuva olayinda gelinim degil de oglum sizin gibiydi her yuvaya biraktiktan sonra adeta kahir ediyordu hayata ne desem nafileydi oglani sanki bir yere atmis da geri gelmis gibiydi acaba kalbini mi kiriyorlar acaba bu izler onun ruhunda yer ediyor mudur diye diye 3. ayin sonunda torun yuvada aglamadan oglum da sizlanmadan gun gecirmeye basladilar sosyalllesmenin baska yolu yok ufaklikla icin umarim sizinkisi daha cabuk olur en guzel zamanlar bunlar onu ozleyerek kavusacaginiz ani bekleyerek gecirmenizi dilerim hoscakalin saglicakla kalin😍