Her daim daha iyisinin olup olamayacağını sorgulamaya devam edeceğim anneliğim ve diğer yanda canım Atlas'cığım...
Otoparktan eve 3-5 adımda bir uzun/kısa oyunu oynayarak geldiğim, yani minik bir adam tarafından zorla squat’a sürüklendiğim bir günün akşamından yazıyorum. Atlas siz bu satırları okurken 33 aylık olmuş olacak, yani 3 yaşına girmesine kala kala 3 ay kalacak. Anne olmadan önce ‘kaç yaşında?’ diye sorduğum annelerin ‘17 aylık, 23 aylık’ gibi cevaplarına hiç anlam veremezdim. Oysa şimdi sorun bana, 3., 7., 19. ayında olduğu gibi yine 33 derim.
Gözümün önünde bir küçük adama dönüşmesini hayranlıkla izlediğim günlerdeyiz…Güne sarılıp öpüşmelerle başlayıp, gece uykusuna geçme maceramız nasıl gelişmiş olursa olsun! yine günü sarılıp, öpüşmelerle, ve hala elele uykuya dalmalarla tamamladığımız günlerde. Çoğu gün Atlas’ın uykuya daldığı an bitiyor benim için, hiçbir gün o uyanmadan başlamıyor hala. Hala bazen nefesini dinliyorum, geceleri 3 posta üzerini örtmelerimin peşi sıra.
Uyku konusu son 33 ayda belki 4 belki 5 kez ‘deliksiz’ yüzünü gösterdi bize. Yine de her gece 2 saatte bir uyanıp, emzirmeli ve sabah 6’da ayağa dikilmeli halimizden epey ilerideyiz.
Küçük bebekli arkadaşlarımızla karşılaştığımızda eskiye dönüp, ne günlermiş diye iç geçirdikten sonra bugüne gelip, 3 yaşına yaklaşan Atlas’a bakınca ne uzun bir yoldan geldiğimizi yeniden yeniden anlıyoruz. Yürüyemeyen, konuşamayan, kendini besleyemeyen bir türden bugünkü türeve gelmek ‘uzak’ görünüyorduysa da, aslında pek yakınmış. Keşke biraz yavaş geçseymiş zaman diyecekken, o zaman geçene kadar onca şeyin içinde debelenen anneliğimin hatırına iyi ki her şey olması gereken zamanda, hızda ve koşullarda olmuş da benden de böyle bir anne yaratılmış diyorum.
Her daim daha iyisinin olup olamayacağını sorgulamaya devam edeceğim anneliğim.
Ve diğer yanda Atlas’cığım…
Artık her şeyi kendi yapabileceğini düşünen bir Atlas var hayatımızda ve bunun için müteşekkiriz. Birazdan bahsedeceklerim neler yapabildigini anlatmaktan öte, fiziken bakiminin ne kadar kolaylastiğini kendime hatira birakmak icin aslinda. Yazinin geri kalani da manen bakiminin ve icinde bulunduğu psikolojiyi yönetmenin ne kadar daha kalifiyelestigini bir kez daha anlamak amaciyla…
Bugün hayatimizdaki sabahları kahvaltısı bitince tabağını, çatalını toplayıp tezgaha bırakan, dişini fırçalayan, ellerini yıkayan, kısmen giyinebilen, çantasını taşıyan, asansör rutinleri olan, akşam eve dönüşlerde kapıyı anahtarla kendi açan, market alışverişi yapıldıysa dolap yerleştirmeye yardım eden, bulaşık makinasını boşaltan, yemeğini kendi yiyen bir minik adam…
Cümle içlerine çünkü, fakat, ama, bir de, tabii gibi yerleştirmeleri yapıcam diye konuşurken saçmalayan, kelimelerin ikinci hecelerindeki ünlüleri söyleyemeyip; ‘çekir misin, itir misin, gidir misin’ diye bizi de doğru konuştuğumuzdan eden, sofrada babasıyla sohbet edip bir şeylere gülüyorsak, araya girip çok komik bir şey anlatıyormuş gibi birkaç söz sözleyen, olaya bir de el kol hareketlerini katarak bizi bizden alan bir Atlas.
Bazı sabahlar pembe diş fırça taşıyıcısını kullandıktan sonra bana dönüp ‘ben erkekim anne, erkekler ne yapar? pembe renk kullanır, çünkü ben kızım’ gibi tam da istediğim saçmalıkta ve tam da babasını çıldırtacak açıklamalarla günümü aydınlatan bir Atlas…
Hala bazen ağladığında çaresizlikten oturup benim de ağladığım, zaman zaman elimi ayağımı sinirden titreten inatlarında kendimden ve anneliğimden nefret ettiğim, hala daha o ağladığında içimde nelerin yıkıldığını kimsenin asla anlamadığını düşünmeye devam ettiğim Atlas…
Her döneminin güzelliği ve zorluğunu bir zaman sonra daha iyi idrak ettiğim bir evlat ile bir zorluk içinden geçerken ‘biliyorum geçecek’ diye kendimi teselli edebilmeyi ve sabretmeyi az biraz öğrenebildiğim anneliğim…
İçimde hiç bitmeyen ‘acaba’lar’, hala yer yer ‘keşke’ler, bolca ‘şükür’ler, yine de ‘çelişki’ler, dualar, dualar…
Atlas benim ilk evladım ve ben anneliği ilk onunla tanıyıp, her şeyi ilk onunla deneyimlemenin önüne geçemiyorum ‘hala’…Üç yaşa yaklaşırken biliyorum ki binlerce şükürle birlikte bir bilinmezlik hali de her daim yakamızda…Hele bu aralar, Atlas sık sık gözümde yaş…
Geçen gece üst üste defalarca kustuğunda sakinleşmek için ‘nefes almak istiyorum baba’ deyip derin derin soluklanmalarından,
Islak kiyafetlerini degiştirirken kollarını açıp, sarılacak bir anne-baba bekleyen masumluğundan öperim çocuk!
Bizden sen nasıl oldun, hala anlayamadım:)
İyi geceler, seni çok seviyorum, tatlı uykular.
Sabah Noyelbaşı ağacının önünde buluşalım!
Sen benim canımsın…