İstanbul’da Survivor E-5 etabı gerçekleşmiş; yağmur altında kalmışsınız, bir gün öncesinde Ankara’yı sel götürmüş… Ne üzüldüm anlatamam? Anlatsam mı yoksa?
Montreal’in güneş altında kavrulduğu bir yaz gününden selamlar herkese…
İstanbul’da Survivor E-5 etabı gerçekleşmiş; yağmur altında kalmışsınız, bir gün öncesinde Ankara’yı sel götürmüş…
Ne üzüldüm anlatamam?
Anlatsam mı yoksa?
Biz buraya geldiğimizden beri sizin de Türkiye’de ağız tadıyla bir yaz yaşayamamış olmanızdan mı bahsedeyim, yoksa ‘Pino’cuğum senin için geldik, bak senin için çektik bu fotoğrafları’ diye gözüme soktuğunuz Bozcaada fotoğrafları sonrası adada sağanağa yakalanmanıza mı değineyim?
Yüz yüze tanımadan çok sevdiğim bir ‘sosyal medya’ arkadaşımın tam ‘ayıptır söylemesi ama biz tatile gidiyoruz Pino’ dedikten kısa süre sonra İstanbul uçağında, hem de diğer pistte arıza yapan bir Air Canada yüzünden saatlerce, hem de uçak içinde rötar beklemesinden mi?
Gözüm kalıyor, nazarım değiyor desek…
Bilen bilir öyle kötü niyetli, fitne biri de değilim ama demek Allah’ın da gücüne mi gidiyor o tekne turlarınız, deniz fotoğraflarınız falan neyse…Olan oluyor işte…
Size yağmurlar yağarken, bizde güneş açtı, kavruluyor Montreal bu hafta…
İnsan evladı çiğ süt emmiş dedikleri ne kadarda sahi:)
‘Baydık ama bu bulutlardan, yağmurdan; güneş istiyoruz, yaz gelsin artık’ dedikten bir gün sonra Pazar günü Montreal’in kurak yazıyla yüzleşince hemen serin yaz günlerini özledik. Buranın sıcağı sıcak, nemi nemmiş sevgili okur. Meğer yağmurlu, rüzgarlı yaz günleri canmış. Kıymetini bilmek lazımmış.
Daha önceki yazılarda bahsetmiştim, Montreal’deki hava durumu cidden dengesizlik abidesi gibi. Gün içinde dört mevsim yakıştırmaları hiç abartı değil, gerçeğin taa kendisi.
Yaz tatiline giderken seyahat edeceğiniz yerde iki gün yağmura denk geleceğinizi öğrendiğinizde bavula kapalı bir ayakkabıyı, kalın bir giysiyi de dahil etmek şart olur da siniriniz bozulur ya? Bozulur değil mi? Benim bozulurdu yani:) İşte Montreal’de her sabah dört mevsimin günün belirli saatlerine yayıldığını görerek güne başlamak yaşamın olmazsa olmazlarından biri.
Gözümüzü açmamızla hava durumu aplikasyonunu da açmamızın arası saniyeler gibi.
Atlas’ı ‘yaz okulunda’ yüzmeye yazdırdık misal; her cumartesi sabahı sağanak altında yaz okuluna mı neye gittiğimizi bilememek, havuz öncesi duşunu sokakta aldırıvermek, sormayın, pek keyifli?!?
Bizimkide ne dert değil mi:)
Gündemin hafifliğinden kendine gündem yaratma hali dedikleri bu sanırım:)
Yüzümü dart tahtasına bastırıp dağıtacağım yakında, bekliyorum…
Hele bir gelsin Eylül, Ekim…
Bitsin senelik izinleriniz…
Açılsın çocuklarınızın okulları…
Başlasın trafik çileniz, sabah 6’da servise binmeleriniz…
Yılbaşına yakın senelik performans değerlendirmeleriniz, fırından yeni çıkmış taze satış hedefleriniz…
Heh, işte o zaman dağıtacağım ‘Pino Beni de Götür’ temalı dart tahtalarını:)
Yazın yattığınız o şezlongları, bana özelden gönderdiğiniz mesajlarla bir bir hatırlatacağım size:)
Çalışırken iş takibim kusursuzdu, merak etmeyin, atlamam kimseyi!
Düşünebiliyor musunuz başınıza gelebilecekleri:)
Biz burada eksi otuza yaklaştığımızda da bu ‘nazar etme’ durumu, hani olmaz da yani, diyelim olacağı tuttu, ve yine gözüm değdi…Eyvah!
Uludağ’a çıkmadan sokağınızda kayak keyfi vaad ediyorum…Görür gibiyim ’Kanada üzerinden gelip Türkiye’yi etkisi altına alan’ manşetlerini…
Neyse:)
Bilgisayarın başına sosyal medyanın hayatımdaki yerini, bana kattıklarının azımsanamayacak önemini anlatayım diye oturmuştum ki, hava durumu gelip yazının tamamını ele geçirdi.
Artık sosyal medya sayesinde Montreal muhtarlığına sağlam adımlarla ilerleyişimi anlatmak da bir sonraki yazıya kalsın…
…
Madem çok dağıldı, toparlayayım demek istemezken uzunca dediklerimi:)
Kanada semalarında herhangi bir günü sadece yazlık ya da sadece kışlık kıyafet ile geçirebilmek şimdilik mucize gibi.
Bugün hava sıcak diye yazlıkları giyseniz, üşüyorsunuz. Bugün hava soğuk deyip, kalınlarla dışarı çıksanız terliyorsunuz. Sanırım burada da çare çocukluğumuza dönmekte.
Yani en güzeli, 16 aylık oğlumuzunki gibi bir yedek kıyafet çantasıyla gezmekte.
Kaldı ki buna benzer şeyler yapmıyor da değiliz.
Çantamızda havanın durumuna göre şort, t-shirt, parmak arası terlik ya da kapalı bir ayakkabı ile yağmurluk demirbaş misali.
Mart’ta buraya ilk geldiğimizde Montreal’lilerin yaşam mücadelesi verdiklerine aymadan önce ‘ay ne tipsiz giyiniyorlar ayol’ diye İstanbul’un efendisi efendisi konuşması kolaydı tabii:)
Adam nereye giyinsin, neden giyinsin?
O, sokakta zor bela yürürken, yüzü donmadan kendini binanın içine nasıl atacağının derdine düşmüşken; ben yüzünde olmayan ruju, döpyesinin altına dizine kadar çekip giydiği tüylü kar botlarını eleştirdim diye çarpılır mıyım ki?
…
İyi yüzün, iyi…
O plaj elbiselerinizi hiç beğenmiyorum, burada servet değerine satılmıyorlar ve nereden aldığınızı da merak etmiyorum ki:)
Kıskanmak da neyin nesi?
Lunch business sektöründe hızla yükselirken denize girmenizi kıskanacak değilim, pardon da yağni 🙂
Bulmuşum yaban ellerde Filipino bakıcıyı,
Oh! Benden alası var mı ki?
Pino the züğürt tesellicisi
özgül iyidoğan
merhaba
kanadaya göçmen olarak gelmek istiyoruz. 2 oğlum ile birlikte. 12 ve 17 yaşında okula devam edebilirler mi? sadece benim çalışmam yeterli olur mu? işletme mezunu ve 23 yıllık dış ticaret ve insan kaynakları deneyimim var. biri üniversiteye diğeri liseye orada başlasın istiyorum 2018 planımız bu. Ne yapabileceğimi öğrenmek istiyorum. Göçmen büroları basvurusunu kendi basima yalabilir miyim? Veya araci kurumlardan güvenilir olanı hangisidir? Burdan yazmak istemezdim ama önerilere açığım. Paylaşırsanız müteşekkir olurum. Çok sağolun.
Pınarthepino
merhaba. kusura bakmayın mesajınızı yeni okudum.
göçmen anneler diye bir grubumuz var.
sorularınızın tamamına yerınden yardımcı olabileek birçok anne var grupta.
aramıza katılırsanız seviniriz.
hem de sorularınız yanıtlarını dogrudan kanada’da yasayan annelerden alabılırsınız:)
sevgiler…