Geri dönüp 35 yaşımda hayatta hayal ettiğim yerde miyim diye de bir baktım ki, hayallerim çok değişmiş:)
Bugün 35 yaşına girdim…
Eskilerin tabiriyle yolu yarıladım. Kendimi de halen içlerinde saydığım yenilerin tabiriyle ise ’ne münasebet, neyi yarılamışım?’.
Gerçekten, küçük bir çocukken benden yaşça çok büyük ve yaşlı bulduğum ’35 yaşındaki teyzelerin’ yaşına geldim ve çocukken onlara büyük ayıp ettiğimi ancak anlayabildim.
Çoğunluğu erkeklerden oluşan kuzenlerimin içinde biri ablam, kardeşim diğeri anne yarım olmuş iki kız kuzenim vardır benden 9 ve 10 yaş büyük olan. Ben büyürken de haliyle onlar benden hep 9,10 yaş büyüklerdi ve şimdi onları da ‘benden çok büyük’ gördüğüm zamanların tamamını bir bir geride bırakırken düşünüyorum da, aslında halen ne kadar gençlermiş:) Şimdi işler değiştiği için tabii ki böyle diyeceğim. 18 yaşına girdiğimde olay farklıydı. 25, 30 tadından yenmez yaşlardı. Ama şimdi 35. Yahu meğer hepimiz ne kadar da gençmişiz:)
Geri dönüp 35 yaşımda hayatta hayal ettiğim yerde miyim diye de bir baktım ki ondan da emin değilim:)
Hayallerim çok değişti:)
Küçücük bir çocukken ‘kundak arkadaşım’ Nino’yla Ankara’daki mahallemizde popstarlıkla başlayıp, başbakanlığa hatta woman nba oyunculuğuna kadar uzanan geniş bir yelpazede gelecek hayalleri kurardık. Birbirimize sanki başbakanmışız ya da nba’de oynarmışız gibi, içinde o dönemin Amerikan başkanlarıyla öğle yemeği yediğimizi falan da anlattığımız mektuplar yazmışız. Buraya taşınırken yeniden elime geçen bu mektupları okuyup, Atlas bana benzemese mi acaba diye düşündüğüm de olmadı değil:)
Üniversite’deyken ise en sevdiğim hocam Mehmet Hoca kariyer planları yazdırmıştı bize…O plana göre de üniversiteden mezun olur olmaz KPSS’ye ve kurum sınavlarına girip devlette çalışacaktım…Ne oldu derseniz, üçüncü sınıfta bir Amerikan bankasında staj yapıp ortamı çok beğenince, ben illahaki o bankada işe gireceğim diye tutturup, gidip o bankada işe başladım. Ortamı sevmiştim, işi değil, o yüzden o işte pek bir bocaladım, sonunda da ayrıldım. Fena mı oldu? Olmadı! İstanbul’daki ailem dediğim arkadaşlarımı o iş sayesinde tanıdım. İstanbul’a taşındıktan sonraki neredeyse her doğum günümde yanımda onlar vardı, diğer iyi ve kötü günlerimde ya da Kanada’da binlerce kilometre uzaktayken telefonun ucunda da oldukları gibi.
Bankadan ayrıldıktan sonra kariyer planı dediğim şeyde kendimle mutlu olduğum bir noktaya gelmiştim ki, okuldan sonra aradan geçen 13 yılın ardından expat eşliğine downgrade ettim.
Kanada’ya ilk taşındığımız dönemde expat eşliğine terfi ettim diyordum ama baktım ki elim bulaşıktan, yemekten çıkmıyor, statümü downgrade’e çevirdim.
Expat eşliği harika bir şey ki, yan gel yat, gez toz dolaş değil mi diyeceksiniz. Haklısınız, ancak ben bir anneyim.
İşte bu noktada akan sular duruyor.
Anneyim ben. Atlas’ın annesi. Bu arada Sercan’ın da eşi. Kendimi bildim bileli diye başlayan bir cümlem vardır meşhur, bu blogda da iki üç kere kurmuşumdur kesin, daha önce denk gelmediyseniz eğer bir kez daha söyleyeyim, kendimi bildim bileli en istediğim şey mutlu, huzurlu bir yuva ve annelikti. Çok şükür ilk otuz beşte bu nasip oldu.
35 yaşıma girerken yanımda Atlas ve Sercan var. Şans eseri babam ve annem de yanımdalar. Diğer tüm sevdiklerim ve doğum günümde olmayı en çok sevdiğim yer, Bozcaada ise şu an benden çok uzaktalar.
Geriye sayarsak, bir İstanbul’da yaşama hayalim vardı. Üniversitede okuduğum yıllardaki aklımla bir yıl için bile olsa İstanbul’a gidecek, sonra Ankara’ya dönecektim ama dünya gözüyle bir yerlisi olacaktım İstanbul’un. Geçen 35 yılda iyi ki yapmışım dediklerimin başında İstanbul da gelir, iyi ki o hayalin peşini bırakmamışım mesela. İyi ki İstanbul beni almış, evirmiş, çevirmiş, göklere çıkarmış, yerlere indirmiş de bugünkü halime getirmiş. Ankara’daki naif Pınar’ı içten içe çok sevmekle birlikte, hayatın gerçeği bu Pınar’mış.
Son yıllarda yaş günlerimi kendime hediye ettiğim tatillerde geçirmeye başlamıştım. Malum insanın doğum günü yaz aylarına denk gelince, çocukken okullar tatil olduğundan kaçırdığı hediyeleri büyüyünce kendi kendine tatil hediye ederek telafi etmeye çalışıyor işte?!? Atlas’tan sonra da bu tatil hediye etme adetini devam ettirelim deyince geçen sene Bozcaada’da hayatımızın tatilini yapmıştık, inanırsanız:)
Bugün ise Atlas neredeyse 16 aylık olmuş durumda. Dünyaya geldiğinden beri ikinci yazımızı yaşıyoruz. Sercan’la da tanışır tanışmaz evlenip, evlenir evlenmez de çocuk yaptığımızdan O’nunla da hepi topu üçüncü yazımız. Bu üç yazdan ilkinde, ki balayımızı Mart’ta evlendiğimiz halde yaza ertelemiştik, hamileydim. İkinci yazımızda taze anne ve ileri lohusaydım. 35’e denk gelen üçüncü yazımızda ise baş başa bir tatili hakettiğimiz kanaatindeyim.
Yarın bir cesaret Atlas’ı annemle babama emanet edip, anne babaykenki ilk baş başa tatilimize çıkacağız. Pedagogumuz 48 saati geçmesin buyurduğundan, tam 48 saat sonra bal kabağına dönüşmek üzere yola koyulacağız. Vicdanım rahat mı? Emin değilim. Zaman zaman 16 ayın 14’ünü falan yapışık geçirdiğimizden kötü bir şey yapmadığımı, zaman zaman da ben O’nu özlerken O’nun beni özlemesine nasıl müsade edebildiğimi düşünüp arada kalıyorum. Aklımdan son dakikada O’nu da alıp götürmek geçmiyor mu? Elbette geçiyor, Sercan’la göz göze gelene kadar:) İşin tadına varınca vicdanı unutursun Pinocuğum dediğinizi duyar gibiyim:)
Pekala, sevgili 35 yaşım…Bana sorsalar yolu 45’te yarılayacağımdan, sana fazla anlam yüklemeden yoluma bakacağım:) Senden olağan bir yeni yaştan dilenebilecek şeylerin tamamını diliyorum, ekstradan biraz daha fazla sağlık, ekstradan biraz daha fazla sabır. Çok özele girmezse önümüzdeki bir yılla ilgili bir iki hayalim var biliyorsun, çeşitli mercilerden diledim, sırada sen varsın! O hayallerin gerçek oluşu sana denk gelirse, dostum düşünsene, acayip şanslısın! Unutulmaz bir ‘ara yaş’ olma şansı elinde, hadi bakalım…
İyi ki doğdum, iyi ki varım!
Pino, the New York yolcusu kalmasın…