Pinobenidegotur

MONTREAL’DEKİ DÖRDÜNCÜ AYIMIZI TÜRKİYE’DE DENİZE GİREREK KUTLAMANIZ ŞEREFİNE YENİ YAZI

· Bozcaada’ya ne zaman akın edecekseniz söyleyin de o hafta uyku hapı, antidepresan falan alayım. ·

July 8, 2017 8 Comments

4. ayın sonunda Türkiye’den telefonlarımıza düşen deniz, güneş, kum fotoğraflarına alıştık. Tarkan konserine gitmeyenlerinizin listesini çıkardık, valiliğe bildireceğiz, hakkınızda gereken yapılsın. Boğaz ya da Gümüşlük’te rakı-balık yapmayanlarınızı Instagram olsun, Facebook olsun, sosyal medya hesabı ayırt etmeksizin silmeye başladık. Bayramda Yunan adalarına gitmeyen kaldıysa diye bir baktık ki, allahtan hepiniz gitmişsiniz, pek bir rahatladık.

Montreal’de dördüncü ayımızı geride bıraktık. İkinci, üçüncü ayda geri dönüp ilk günleri, ilk haftaları düşündüğümde içimde bariz bir hüzün ve acıma hissi oluyordu. Bu ayın sonunda ise ne hüzün ne acıma hissi var, mutluyum günlük. Bir tek annemle babamı İstanbul’a uğurladığım gece burnumun direğine bir sızı yerleşti, o kadar!

Dört ayı geride bıraktık ve burada fersah fersah yol aldık. Fersah fersah derken uzayı yeniden keşfetmedik elbette ama Montreal okur yazarlığımız arttı. Kendimizi yabancı gibi hissetme halimiz, bilinmezliklerin azalması ve etrafa hakimiyetin artması ile yok oldu. Burayı; küçük, sakin, huzurlu, yemyeşil oluşunu sevdik. Mutlu ve kibar insanlarla olmanın konforuna alıştık, biz de gevşedik; farkında olmadığımız kabalıklarımızdan, telaşlarımızdan, büyük şehirlilik alışkanlıklarımızdan yavaş yavaş sıyrıldık. Yavaşladık. Fransızca konuşan İzmirlilerin arasına ya da Fransızca konuşulan bir Ege kasabasına düşmüşüz gibi bir his oldu. Neticeden mutlu olduk. Kolay olmadı, hala da Türkiye’deki süper konforlu hayatımız kadar kolay olmuyor ama bireysel olarak yüklendiğimiz sorumluluklar ve devredemediğimiz yükler mutlu olmaya da mani olmuyor. Olsa olsa gece yattığınızda sırtınıza bıçak saplanıyor yorgunluktan ama o da uyuyunca geçiyor. Uyandığınızdaysa…Malum enerji patlaması yaşayan bir çift göz ile size görünmez kablolarla bağlı, aşktan saniyede 1000 atan bir yürek heyecanla sizi bekliyor oluyor.

Sevim kooooş Atlas uyandı…

Geride kalan dördüncü ayda o bir çift göz için beni kaygılandıran bir çok konu çözüme ulaştı. Bir kere sağlık konusu hem Atlas hem de bizim için az çok netleşti. Henüz bir aile hekimine atanamadık, hatta bir aile hekiminin listesine girmemizin belki bir iki yılı alabileceği bilgisini aldık ama çok şükür gerekli olması halinde Atlas’ı da kendimizi de muayene ettirebileceğimiz haftanın yedi günü açık bir özel klinik bulduk. Evet, o özel kliniği bulmak bile meseleydi. Ha bulduk da ne oldu, ilk randevumuzu tam bir ay sonraya alabildik ama Kanada şartlarında şanslı bir günümüzdeydik, buna da şükür deyip randevumuzu beklemeye koyulduk. 23 Temmuz büyük gün. Şehir efsanesine dönüşen Kanada’da doktora gitme deneyimine haiz olacağımız için çok gururluyuz. Artık efsane mi değil mi, orasını Temmuz sonunda anlatırım:)

Bu arada geçen ayla birlikte Atlas Bey sağlık imkanlarına kavuştuğu gibi, bir de okullu oldu. Montessori okullarına mı gitsin, düz (yazarken bile komik geliyor, düz lise sanki mübarek) kreşe mi derken, iki yaşından sonra hafta içi her gün sabahtan öğlene kadar yarı zamanlı bir kreşe başlasın kararını aldık. Zaten istesek de, kontenjan olmadığından hiçbir Montessori okuluna gönderemeyeceğimizi görünce, bu okulların gördükleri talep karşısında şaşırdık. İtirafta bulunayım; önümüzdeki bir yıl içinde bizim eve yakın bir şube açabileceğini söyleyen bir Montessori okuluna kapora yatırıp; Hıdırellez’inden, kandiline, kadir gecesine bütün aileye dualar ettirdim:) Yani, İzmirliye bağladık, hafif sakinledik dediysem de içimdeki Pino canavarını henüz tam anlamıyla öldüremedik. O, kuytularda bir yerde Atlas için hep daha iyisi yok mu diye beni kemirmeye her gün gıdım gıdım devam ediyor. Parkın daha genişi, parktaki oyuncakların daha renklisi, kütüphanenin daha bahçelisi, müzik grubunun daha enstrümanlısı, günün daha açık havada geçeni, kitabın daha bol resimlisi, yemeğin daha sağlıklısı, bezin daha az katkı maddelisi, ıdının bıdılısı ve dıdının dıdılısı gibi…Galiba çocuğa arada annenin daha rahatı, vurdumduymazı da gerekiyor ama Allah’tan bizim baba insanı evde o kadroyu tutuyor da, hem dengeleniyor hem de benim akıl sağlığımı koruyabiliyoruz. Hoş, ne yalan söyleyeyim, böyle mutluyum. Araştırayım, soruşturayım, imkanları önüme dökeyim, kurcalayayım, içlerinden optimum bir paket oluşturayım, gideyim, bulayım, katılayım, benden mutlusu yok. Montreal’i bir de bundan dolayı seviyorum. Çocuğuma kendi şehrinde amuda kalkarak sunabildiğim imkanları burada alternatifleriyle önüme getirmesine bayılıyorum. O yüzden de dördüncü ayda geriye dönüp gönül rahatlığıyla iyi ki diyebiliyorum.

İşte bu kütüphanenin biraz daha bahçelisine bakıyorum

Tabii bazı şeylerde varki, iyi ki yerine niye ki demeden edemiyorum. Mesela, Türkler konusu. Sevgili Montreal’de yaşayan Türkler, neden birbirimizden kaçıyoruz ki? Başka yurtdışında yaşama deneyimim olmadığı için kıyaslama yapamıyorum ama deneyimden bağımsız, diğer arkadaşlarımdan duyduklarıma da güvenerek şiddetle savunuyorum ki; Türk’ün Türk’ten en kaçtığı şehirlerden birindeyiz. Geldiğimiz ilk haftaydı, Old Montreal’deki bir mağazanın bir Türk’e ait olduğunu öğrenince uğrayıp bir merhaba demek istemiş ve kendisiyle numaramızı paylaşmak isteyince ‘Ben Türklerle pek görüşmüyorum’ deyişine buz kesmiştik. Takip eden haftalarda, aylarda, buraya gelirken herkesin bahsettiği o ‘kafa dengi Türk nüfusu’na neredeyse hiç denk gelemedik. Dünya’nın her yerinde bilmem nere Türkleri gibi gruplara rastlanabilirken, Montreal’dekilerin pek o tip gruplarla işleri olmadığını gördük. Buradaki Türk kadınların kurduğu nispeten yeni bir dernek yapılanması dışında kayda değer başka bir yapılanma veya şehre yeni gelenlere yardımcı olmaya gönüllü yaklaşımda pek kimseye de denk gelmedik. Her şeyde olduğu gibi bu durumun da bazı istisnaları oldu tabii; bir İdil bir Timsal Hanım gibi ama geri kalan Türkler hallerinden memnun ve tanıdıkları Türk’lerden doymuş, adeta başlarına yeni bela almak istemiyorlar gibiydi.

Peki yıldım mı? Yılmadım. Ekmeğimi resmen taştan çıkardım. Yakında kendisi de expat eşliğine downgrade edecek beyaz yakalı bir arkadaşımın fikriyle gidip Facebook’ta ‘Göçmen Anneler’ diye bir grup kurduk. Arkadaşımın da benim de kuzenlerimiz, arkadaşlarımız, kuzenlerimizin arkadaşları, arkadaşlarının arkadaşları derken grup çok kısa sürede iki bine yakın kişiye ulaştı. Sayı arttıkça gruptan Montreal anneleri de çıkmaya başladı. Burada yaşayanı, henüz yaşamayıp gelecek olanı, burada yaşayıp taşınmış olanı derken derken Atlas’la bana da yeni yol arkadaşları çıktı. Dört ayın sonunda biz de birilerine okul, ev vb. konularda fikir vermeye; ittirip, kaktırmadan, rica minnet, yaka paça yerine; gönüllülük prensibiyle:) Türklerle iletişim kurmaya başladık. ‘Niye ki’ sorusu, o bir tek Türkiye’de yaşayanların görebildiği ‘kalifiye Türk nüfusu’na bir gün denk gelirsek sorulmak üzere bende baki kaldı. İdil’in sözünü dinleyip, Türk diye kasmadığım bir günde rastgele tanıştığım bir Brezilyalı şimdilik buradaki en yakınlarımdan biri. Malumunuz, Brezilyalılarla paylaştığımız derin ortak geçmiş ve kültür düşünüldüğünde bu son zaten kaçınılmazdı?!? Bize merhaba dedikten sonra bizim zaman yaratıp geri merhaba demeye fırsat bulamadığımız birkaç Türk dışında, Montreal’deki Türk arkadaş defterini kapattım.

Daha da Türk’e merhabaya gitmem pozu

Geriye ise İngilizce’yi yeniden öğrenme işi kaldı. Ankara Koleji’nden mezun oldum, üzerine dört sene Hacettepe’de okudum, üzerine 13 sene boyunca hep uluslararası şirketlerde ve hep yurtdışıyla bağlantılı çalıştım. Üzerine yabancı dilde yüksek lisans yaptım. İngiltere’de iş amacıyla bulundum; Hintli ve İngiliz ve İskoçyalı ve İrlandalı ve Avustralyalı ve Çinli ve Çek ve Rus ve Arap ve Alman ve Kanadalı iş arkadaşlarım oldu:) O bildiğimi sandığım İngilizce ile dünyanın diğer ucuna tek başıma uçtum, gezdim, yedim, içtim de ben hiç bu kadar kendimi ifade edemediğim bir dönem daha yaşamadım. Meğer ben İngilizce bilmiyormuşum. Meğer ben kendimi İngilizce biliyor sanıyormuşum. Ay ne zormuş! Meğer günlük konuşma dilinde bilmediğimiz amma çok kelime varmış. Kelimeyi hatırlayayım derken cümlede özne, yüklem her şey nasıl da ‘cozuyabiliyormuş’. Ortaya Tarzancamsı bir dil çıkıncada sen dilini koparmak isteyebiliyormuşsun. Fransızca’dan geçtim, baştan İngilizce öğreniyorum. Gittim bir terimler sözlüğü aldım, cidden. Atlas’ın ilk 100 kelime kitapları gibi ben de terimleri çalışıyorum.

Söylemesi ayıp, tam da şu gölün ortasındaki bankta çalışıyorum…

Neticede…Arkadaşıydı, eviydi, okuluydu, sağlığıydı, ingilizcesiydi derken dört ayın sonunda fena sayılmayacak bir düzen kurduk…İlk başlardaki her şeyi ben yapacağım gazım geçince, Atlas’ın oyun gruplarından edindiğim Filipino’lu bakıcı arkadaşlarımdan birinin bir arkadaşının Atlas’ın yeni bakıcı teyzesi olmasına karar verdik. Yaa işte her işte bir hayır?!? Müjdeler müjdesi, temizliğe yardıma gelen Ayşe Hanım’dan da kurtulduk:) Daha doğrusu O’nu, beğenmediği eşyalarımızı ve evimizi temizleme eziyetinden kurtardık. Atlascığı bakıcı teyzesine emanet edip, anne insanının ev dışında biraz soluklanmasına olanak sağladık. Hayat soluklanarak geçmeyeceğinden, temizlik işini de anneye aktardık. Ütüydü, temizlikti, yemekti, olduğu kadarıyla yetinmeye başladık:) Geldiğimizden beri herkesin dilinden düşürmeden anlattığı o ‘Montreal yazı’nın bir şehir efsanesi olduğunu anladık. Burada karşımıza çıkıp ilk ‘artık önümüzdeki haftadan sonra buralarda sıcaktan durulmaz’ diyecek Polyanna torunu Kanadalıyı tokatlama kararı aldık. Türkiye’den telefonlarımıza düşen deniz, güneş, kum fotoğraflarına alıştık. Tarkan konserine gitmeyenlerinizin listesini çıkardık, valiliğe bildireceğiz, hakkınızda gereken yapılsın. Boğaz ya da Gümüşlük’te rakı-balık yapmayanlarınızı Instagram olsun Facebook olsun, sosyal medya hesabı ayırt etmeksizin silmeye başladık. Bayramda Yunan adalarına gitmeyen kaldıysa diye bir baktık ki, allahtan hepiniz gitmişsiniz, pek bir rahatladık. Bozcaada’ya ne zaman akın edecekseniz söyleyin de o hafta uyku hapı, antidepresan falan alayım. Bulaşıktan çatlayan ellere iyi geliyormuş, yoksa bana ne Bozcaada’dan, Karayipler’de ada mı kalmadı?

Az yüzün!

Öperim!

Pino

Belediyenin parktaki fıskiyeleri kalp biz

Pınarthepino

Expat wife, ex media strategist, recently a full time mom, chief travel-dreams officer, aspiring cyclist, rookie blogger, habitual writer, new Montrealer...

8 Comments

  1. Esra

    July 8, 2017

    Selam! Montrealle 3 yildir iliski icindeyiz;) 22 Ağustos’ta Montreal deyim. Yerlesiyoruz artik. Benim cocuklarim Atlastan baya buyuk sanirim bende oyle;)) olsun gorusmek dilegiyle;))
    Esraarson@gmail.com
    +905333663635
    Henuz CA tel numaram yok, Agustosta
    Sevgiler

    • Pınarthepino

      July 13, 2017

      Esra selam,
      Ağustos’la birlikte buraya sizi de sayarsak üç (benim bildiğim elbette) yeni aile taşınacak.
      Hepinizin çocukları Atlas’tan yaşça büyük ama ne önemi var:)
      Benim için çok güzel haber oldu…Hoşgeliyorsunuz siz de 🙂
      5147027880 benim kanada numaram.
      Kaydet, geldiğinizde bir şeye ihtiyacınız olursa acil durumda hemen ara lütfen…
      bizim şehirle ilişkimiz çok hızlı ve hiç ön araştırma yapamadan başladı.
      4 ayın sonunda harika durumdayız, çok şükür diyeyim.
      Gelince tanışır ve konuşacak bol da zaman buluruz umarım:)
      erbasp@gmail.com da benim adresim..
      Sevgiler,
      pINAR

  2. Cesi

    July 8, 2017

    Selam, beni de bi arkadaşım göçmen anneler grubuna ekledi. Şuan tatil amaçlı Montreal’deyiz. 2 kızım var, biri 3 yaşında diğeri 7 yaşında. Geçen sene Haziran ayında Quebec’in Kalifiye işçi programına girdik (monprojet) ama o kadar yavaşlarki daha hiç bi sonuç yok… beklemedeyiz:) işime gelmiyor da değil. Hadi işlemler bitti gelin buraya dediklerinde sudan çıkmış balığa dönme ihtimalim yüksek:)) sana bikaç bişey sormak istiyorum; fransızca olmadan iş bulunabilir mi burda ilk etapta… iki korkum var biri dil ikincisi tahmin edersin:) soğuk…
    ailece fransızca bilmiyoruz gerçi bu program 6 ay fransızca kursuna gönderiyor ama yine de iş yapmak için yeterli olur mu bilemedim..

    tanışmak görüşmek dileğiyle:)
    Sevgiler
    Cesi

    • Pınarthepino

      July 13, 2017

      Cesi selam,
      Sana uzunca bir cevap yazdım ve bilgisayarın azizliğine uğrayıp silindi:)
      erbasp@gmail.com mail adresim
      5147027880 buradaki numaram.
      Gitmeden görüşsek ya, çok sevinirim.
      Atlas da kızlarınla tanışmış olur, ben de seninle doya doya Türkçe sohbet ederim 🙂
      Sevgiler,
      Ve sorularına cevaben özetle: hiiiiç merak etme!
      Pinar

  3. Fuat Tuaç

    July 8, 2017

    Merhaba, ben de Montreal de yaşayan bir müzisyen ve avukatım. Bloggunuzu zevkle okuyorum. Tanışmak isterim sizlerle. Hatta bu perşembe gecesi konserim var. Çocukla zor olur biliyorum ama yine de söylemek istedim. Mekan ismi: dièse onze. DieseOnze.com Telefonum: 514-834-3479

    • Pınarthepino

      July 13, 2017

      Fuat Bey merhaba. Haziran ayında bir gece eşimle sizi dinlemeye geldik ve o gece aslında tanıştık. Sercan’la görüşüyorsunuz, ben kendisinin eşiyim:) Konserden haberim var ancak sanırım bebeği bırakamayacağımız için birimizden birimiz yarın geceye katılamayacağız. Size keyifli bir gece ve iyi eğlenceler diliyorum:) Blogu takip etmenize çok sevindim. Başka bir zaman yeniden görüşmek üzere…

  4. Didem

    July 15, 2017

    Selam,
    Biz Seattle’a 8 aylik bebekle tasinali neredeyse 2 yil oldu. Bu yazidaki saglik, okul, arkadas, ev ve Ingilizce sorunsallarinin hepsinin altina ben de imzami atarim 😉 Tek fark bizde hicbir sekilde yardimci yok. Yilda bir Turkiye’ye gidip nefes aliyoruz diycem ama daha cok derin nefesi icimize cekip geliyoruz 🙂 Yaziyi cok severek okudum. Sevgiler

    PS: Gocmen anneler grubunda gormeme ragmen bloga girip de bu yaziyi okuyamamistim :S Sonra kuzenim Tr’den “bu yaziyi oku” diye gonderince okudum. Bu da benim itirafim olsun…

    • Pınarthepino

      August 23, 2017

      Didem selam,
      Buradaki mesajını yeni gördüm.
      Arada konustuklarımıza ek, kuzeninden sana bu yazının gelmiş olmasına ayrıca ayrıca sevindim:)
      Sesimi duyan birilerinin daha oldugunu bilmek mutlu etti.
      Umarım sizin tarafta her sey yolundadır!
      seVGİLER

Comments are closed.

RELATED POSTS